TUTKU VE İNAT

0
128
Gökhan Guzey

Şüphesiz ki tüm Galatasaraylıların gönlünde bambaşka bir yeri vardır hocanın. Özellikle de bizim kuşak gibi, en ateşli, en tutkulu gençlik dönemleri UEFA zaferine denk gelmiş yaşta olanların. Rakip takımlara gönül vermiş arkadaşlarımızın ne o gün ne de bugün hayal bile edemeyeceği mutluluklar yaşattı kendisi  bizlere. Tamamıyla şahsına münhasır karakteri, tahmin edilenin fersah fersah uzağında fikirler üretmesi onu başarılı kılan etkenlerin en önde gelenleriydi kuşkusuz. Fakat bunun yanı sıra, o zaferleri getiren asıl unsur, sadece ve sadece “KAZANAN”larda var olan bir güdüydü. Sonradan yaşanacak tecrübelerle yahut çalışarak elde edilmesi imkansız bir insani özellik; TUTKU. Kazanmayı marifet değil gereklilik sayan o ruh hali. 67 yıl yaşamış ve ömrünün neredeyse tamamını toprak ve çim sahalarda geçirmiş bir adamın her gün aynı şevkle, ilk günkü aşkla işine sarıldığına şahit oluyoruz. Peki ya günümüzün değişen dünyasıyla birlikte, oyunun değişen dinamiklerinde, gerçeğin algı ve manipülasyona yenik düştüğü bu ortamda, futbol ekonomisinin reel değerinden kilometrelerce uzağında konumlandığı bu delilik çağında ne kadar geçer akçedir hocanın Old School tarzı? Şahsi düşüncem bu sezon yaşadığımız gelgitler tamamen bu durumla alakalı. Önce bir tespit yapalım özellikle son döneminde TERİM=GALATASARAY demek çokta yersiz olmaz. Karşımızda (futbol anlamında) doğup büyüdüğü, varoluşunu ispatladığı camiasının tüm özelliklerini özütmüş bir adam duruyor. Yenilikten ve değişimden korkmayan, statükonun sarmalından kendini sıyırmayı başarabilmiş, oyuna ve hayata dair sözleri olan bir adam. Peki ya ayın karanlık yüzü? İşin o kısmında ise doğduğu, sıcağıyla ruhunu kavuran coğrafyanın kaçınılmaz etkisi duruyor. Adana topraklarından yokluk çekerek çıkmış olmak, her Çukurovalı delikanlı gibi onun da benliğine asla değişmeyecek bazı kodlar sirayet ettirmiş mutlaka.

İNAT ve TAKINTI 

İşte bu sezon yaşadığımız tam olarak bu. Hoca nasıl GALATASARAY karakterine büründüyse takım da hocasının karakterine büründü adeta. Tutku yönü ağır bastığında karşısında Süper Lig’de hiç bir takımın direnemeyeceği bir oyun oynayan takımımız, bu oyunu çeşitli sebeplerde sahaya koyamayacağı zamanlarda ise pragmatist yaklaşıp sonuca gidebileceği varyasyonları denemek yerine inat ve takıntı ile o oyunu oynayamacak oyuncularla (moda tabir) Terimball oynamakta ısrar ediyor. Sonuç: Haybeye kaybedilen puanlar. Konya maçında kendileri de neden olduğunu kestiremedikleri halde 98 dakika boyunca sahada kalan Akbaba-Belhanda-Diagne üçlüsü mağlubiyetin açık sebebiydi. Ömerle pas oyunu denemek intihar demek. Sahada hülyalara dalmadığı vakit (bence) ligin tartışmasız en iyi çift yönlü orta sahası Belhanda’nın uyku moduna geçtiği anlarda sahada kalması demek kendi ayağına sıkmak demek. Arda ve Soso‘nun oynamadığı maçlarda kendisine bağlantı bulamadığı için çekilmez bir oyuncuya dönüşüyor. Güven aralığının bu kadar sık değişkenlik göstermesini transfer olduğu ilk günden bu yana taraftarla yaşadığı gereksiz gerginliğe bağlıyorum. Emre Akbaba’nın en azından bir süre daha form tutamayacağı aşikar. Onu ısrarla 11’e dahil edip verim beklemek, hepimizin merakla beklediği Kerem’i her maçın son 4-5 dakikasında oyuna kurtarıcı olarak sürmek bu inadın tezahürü olsa gerek. 

Kaybedilmiş hiç bir şey yok

Bir konuda net olarak anlaşalım. Kaybedilmiş hiç bir şey yok ve bizi başarıya götürecek en doğru isim şu ortamda FATİH TERİM. İstifaya davet gibi sosyal medya hezeyanları gülünç olmaktan öteye geçmez. Fakat hocamızın da bu inadından zaman zaman feragat etmesi yadsınamaz bir gereklilik gibi görünüyor. Taylan-Arda-Feghouli-Belhanda-Kılınç beşlisi ve önlerinde (en azından daha iyisi bulunana kadar şimdilik)Oğulcan olduğu her maç pas oyununu mutlaka ilk seçenek olarak görmeliyiz. Ancak hepimizin bildiği üzere hayat gibi futbol da siyah ve beyazdan ibaret değil. Özellikle de böylesine karmaşık bir sezonda. Değişen durumlarla kadro genişliğini tam olarak sağlayana kadar ayak uydurmak ve farklı senaryolar üzerinde kafa yormak şart. Tek oyun planımız pasa dayalı olmamalı.        Konya maçında topu rakibe bırakıp iki kanatta KEREM-OĞULCAN koşuları üzerine bir oyun kurgulayarak DONK-LUYİNDAMA tandeminin saçmalama potansiyelini minimize edebilirdik ama biz bunu ikinci devrenin başında şansımız varken, sırf Diagne gol attı diye denemedik. Linnes ve Saracchi’nin felaket oyunları mağlubiyetin perçini oldu açıkçası. 4. Goldeki Linnes’in lakayt tavrı ve çayırda gezer gibi salına salına “dönerMİŞ” gibi yapması fişimizi çekti. Şahsen o golü yemeseydik maçın döneceğinden hiç şüphem yoktu. Nitekim,takımımız adına maçın tek iyisi Oğulcan klas bir takipçilik örneği göstererek farkı tekrar bire indirdi. Paralel evrende ne olur bilinmez ama belki de o gol bize galibiyet yolu açacaktı.                                 

TRANSFER DÖNEMİNDE NE YAPMALIYIZ?

Son derece sâfiyane bir ruh haliyle ara transfer döneminde yönetimin yükümlülüklerini  bari bu defa yerine getirmesini temenni ediyorum. Bu sezon bence bir şekilde şampiyon olacağız; fakat seneye ve takip eden yakın gelecekte kalıcı başarı istiyorsak bu devre arası transfer dönemi hiç olmadığı kadar kritik.
         

  • Luyindama’dan beklenen bonservis kazancının dedikodudan öteye geçip, gerçeğe dönmesini umuyorum. 
  • Her ikisinin de saf yeteneklerine inanmama ve çok beğenmeme rağmen AKBABA ve BELHANDA ile bu şartlar altında devam edilmemesi gerektiği kanısındayım. Her ikisi de 1M € civarında sözleşme yenilemeye razılarsa başım üstüne.          
  • Omar’ımızın talihsiz kazası sonrası (geçmiş olsun diliyor ve dua ediyorum)mutlak sağ bek takviyesi şart.
  • Kalite olarak neredeyse hiç imkansız ama tarz olarak Mariano stilinde bir bek ihtiyacımız açık, LİNNES’le olmaz. Zaten sezon başında birebir aynı profile sahip OMAR-LİNNES rotasyonu kurmak anlamsızdı. Mariano tüm defansif zafiyetlerine rağmen pas oyununa yapacağı katkı hesap edilerek bir sene daha kadroda tutulmalıydı.           
  • Sezonu TAYLAN’la bitirmek çok zor. İRFAN CAN -SALİH ikilisi ne yapı edip kadroya katılmalı. Böylece orta saha rotasyonu rahatlatılıp aynı zamanda çeşitlendirilmeli.           
  • Bu sezon goller atmış olmasına rağmen DİAGNE probleminden hem madden hem manen kurtulmalıyız. İlerleyen zamanlarda tekrardan yazma fırsatım olursa hakkında detaylı bir analiz yapmak isterim. DİAGNE yerine daha mobil, dinamik bir oyuncu almalıyız. Kızanlar olacaktır fakat MURİÇ planladığımız oyun için ideal forvet tarzı. 
  • Aslında gayet iyi bir takım olmamıza rağmen kilit ayakların yokluğunda son derece sıradan bir takıma dönüşüyor olmamız bizim için çözülmesi gereken ilk konu. Bunu da oyuncu kalitesini bir tık arttırarak yapabiliriz.         
  • OĞULCAN ve TAYLAN’ın GALATASARAY’ın geleceği olduğu gün gibi ortada. Yanlarına mutlaka ALİ YAVUZ-EMİN-KEREM ve BARTUĞ gibi pırlantaları eklersek sadece GALATASARAY değil milli takım da uzun vadede başarıya koşar. Bununla beraber İRFAN CAN-SALİH-ALİ AKMAN gibi yeterlilikleri ortada oyuncuları transfer edebilirsek yeni bir Avrupa zaferinin, Hoca’nın TUTKU’su ışığında hayal olmadığını düşünüyorum.                                                      

YENİ YILDAN BEKLENTİLERİM   

  • Sevgili Başkan lütfen bu devre arasını iyi değerlendir ve Hoca’nın önünü aç.             
  • Hocam lütfen TUTKU’nu kaybetme ve İNADINI biraz törpüle.             –
  • Sevgili taraftar lütfen her kötü sonuç sonrasında sosyal medya trollerinin gazına gelip infial yaratma, kendi futbolcuna küfür edip değersizleştirme.             
  • Sevgili GALATASARAY lütfen mutluluk kaynağımız olmaya devam et .       

Yazıyı bitirirken sevgili 3 Numaralı Üye‘ye bana yazma zevkini ve fırsatını verdiği için, varlığı ile GALATASARAY markasının aydınlık bir yansıması olduğu için sonsuz teşekkürü borç sayarım. İyi ki varsınız iyi ki GALATASARAYlısınız…

Saygılar Gökhan Güzey

https://twitter.com/GokhanGuzey1 

3numaraliuye.com
İletişim: 3numaraliuye@gmail.com

Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/  yazısını mutlaka okuyun!

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız