Üst üste mağlubiyet ve kötü oyunların ardından, üstüne tribünde maçları izleyip yorumlamak, yazı yazmak çok zordu. Bu nedenle yazmaktan uzunca süre ayrı kaldım. Ancak yavaş yavaş bir şeylerin yoluna girdiği hissiyatı, kalemi kâğıdı elime almama neden oldu. Rizespor maçı, hem ligdeki konumumuz hem de rakibin son dönemde haddi aşan eylemleri nedeniyle zorluydu. Sahada bir savaş verilmeliydi. Ancak komutan yetersizdi. İş sahada kendi mücadelelerini verecek askerlere ve tribünleri dolduran on binlere kalmıştı. Galatasaray taraftarı, takımın şampiyonluğa gittiği dönemlerde doldurduğu kalabalıkla doldurmuştu tribünleri…
****
Kırk bini aşan bir seyirci topluluğu, son üç-dört senedir Galatasaray taraftarının sabrını sınayan rakibi yenebilmek için adeta stada akın etmişti. Yenebilmek için diyorum çünkü bu maçı takım adeta seyircinin müthiş desteği ile aldı. Sonda söyleyeceğimizi başta söylemek gerekirse, maçı taraftarın aldığını belirtmekte fayda var. Çünkü maçın başlarında mağlup duruma düşmemize rağmen geçen maçlarda rastlanan, futbolcuların protesto edilme olayları yaşanmadı. Aksine iki kez geriye düşüldü ama her iki seferde de takıma destek daha da arttı. İşte Galatasaray taraftarına yakışan da budur. Tabi ki kötü sonuçlar biz taraftarı etkiliyor ama ciddi özgüven eksikliği yaşayan futbolcuları daha da ayakları titrer hâle sokmak maalesef sonuca olumlu yansımıyor. Galatasaray’ın kötü gidişi durdurduğu Göztepe maçı, aslında bir galibiyetin çok şey değiştireceğini işaret ediyordu.
Çünkü haftalardır inişli çıkışlı ama galibiyet alınmadan biten maç performanslarının tersine dönmesi için özgüven gerekliydi. “Kasıtlı” hakem hataları, Fatih Hocanın gönderilme süreci derken futbolcuların psikolojik ve mental durumları negatif yönde çok etkilendi. Göztepe maçında alınan galibiyetin hemen ardından ve Avrupa Ligi’nde Barcelona maçı öncesinde bu galibiyetin gelmesi futbolcularımızın kendilerine olan güvenini yeniden kazanması bakımından son derece faydalı oldu. Çünkü Galatasaray’ın futbol genlerinde galibiyet hep var olduğundan uzun süre galibiyet alamamak doğal olarak olumsuzlukları da beraberinde getirdi. Bu noktada durup Galatasaray’ın futbol aklı olan Torrent’in yeterliliği ya da Fatih Hoca konularına girmek istemiyoruz. Bilinmelidir ki bu çok yakışıksız sürdürülen bir süreç olmuş ve kulübe zarar vermiştir. Ancak muhasebesi sezon sonu yapılması daha yerinde olacaktır.
Nasıl Oynadık?
Maçın hemen başında, hem de sol ayağına oturan topla çok net bir fırsat kaçıran Emre ve ardından, Mostafa’nın mucizevi dokunuşunda üst direk ve kalecinin ortaklaşa çıkardığı topla maça çok hızlı başladık. Aklımızdan çok güzel bir oyun ve farklı bir galibiyet alacağız düşüncesi, geçerken Gedson Fernandes resitali başladı. Bizde oynadığı dönem ayrı, sezon başı transfer süreci ayrı, devre arası ise apayrı hikayelere konu olan bu genç yetenek çok da suçlu olmadığı bir transfer operasyonu sonucu rakip olarak karşımıza çıkmıştı. Daha rakibe hiçbir pozisyon vermeden usta işi bir serbest vuruş ve kalecinin acemi duruşuyla golü ağlarımızda gördük. Ve ondan sonra sahada sezonun genelinde yaşanan telaş başladı. Kötü ve beceriden yoksun, sadece Kerem’e atılan toplarla gol arama çabası…
Yalnız bir farkla; Bu kez Galatasaray seyircisi hiç gol yememiş, maçın başındaki ritimle oynuyormuş gibi hatta daha fazla bir ateşle takımı desteklemeye devam etti. Çatlak ses hemen hemen hiç çıkmadı. Bu kötü oyun neredeyse 30. dakikaya kadar kenar yönetimi tarafından izlendi. Bu dakikadan itibaren oyuncuların kendi inisiyatif almasından sebeple mi, yoksa kenar yönetiminin uykudan uyanmasıyla mı bilinmez ama Kerem ve Patrick’in sol tarafta pozisyon değişikliği sonrasında soldan etkili gelmeye başladık. Bu bölümde Berkan’ın da iyi oyununu dikkate almak gerekiyor. Üst üste bindirme ve alan değiştirmeler ile rakibin başı döndü ve 40. dakikada sahanın en iyi oyuncularından Patrick sert ve çok düzgün bir vuruşla beraberlik golünü Rizespor ağlarına bıraktı. Golün hazırlanış ve bitirilişi son derece güzeldi. Aynı Berkan, birkaç dakika sonra bu kez çok uygun bir pozisyonu değerlendiremedi ve devre beraberlik ile tamamlandı.
Maçtan İkinci Yarı
İkinci yarıya, oyuncularımız yine seyircimizin ateşli desteğini arkasına alarak başladı. Hızlıca golü bulup öne geçmek isterken bu sefer de 49. dakikada Boyd’un güzel golüne engel olamadık. Acemi defans zaafları hâlâ canımızı yakmaya devam ediyor. Atılan gol ne kadar usta işi olsa da Galatasaray takımı bu tarz golleri yememelidir diye düşünüyoruz. Golden sonra seyirci maçın tamamında olduğu gibi bir an bile mücadeleden kopmadı. Hatta rakibe daha da baskı kurdu. Ancak tekrardan kenar yönetimi golden sonra yaklaşık 10 dakika kadar aksayan oyuncuları değiştirmek için hamlede bulunmadı. Maçın kilit anı olarak Gomis ve Babel’in oyuna girmeleridir diyebiliriz. Çünkü futbolda deneyim çok önemli. Özellikle Gomis taraftarın sevgisine karşılık vermek için çok candan ve lider baskınlığı ile oynuyor.
Buna Babel’in de son derece iyi oyunuyla eşlik etmesi üst üste pozisyonlar bulmamızı sağladı. Sağdan Babel, soldan Kerem’in iyi oyunuyla gol adeta geliyorum diyordu. 62. dakikada, kimine göre penaltı olmayan ama rakiplerin maçlarına ve bizim rakiplerimizin bize karşı verilenlerine bakılınca, son derece doğru bir kararla hakem beyaz noktayı gösterdi. Burada sanki kaleci Tarık’a bir sarı kart verilebilir miydi diye düşünülebilir. Gomis ne yazık ki Göztepe maçlarında attığı tehlikeli penaltılardan birini deneyince beraberlik golünden olduk. Ancak oyundan düşmeden her dakika daha iyi oynamaya başlayan Galatasaray adeta rakibi ablukaya aldı. Bu defa, bize pek olumlu kararlar vermesine alışkın olmadığımız VAR uygulaması ile hakemin gözden kaçırdığı penaltı kararı lehimize çıktı.
****
Babel, 70. dakikada, nasıl penaltı atılır dersi vererek, iyi oyununu golle taçlandırıp skoru da 2-2’lik dengeye getirdi. Galatasaray biraz da Rizespor’un savunma yapmayı bırakıp hücuma çıkmaya başlamasıyla pozisyonlar yakaladı. Fakat sahada bir yetenekli oyuncu ihtiyacı daha vardı ki Feghouli 80. dakikada oyuna dahil. O dakikadan itibaren kalan dakikalarda Galatasaray daha akıcı, hızlı kanat değiştirerek ve agresif oynamaya başladı. 87. dakikada Patrick “tiki-taka” oyunu sonucu, izlemesi son derece keyifli ve Premier Lig günlerini hatırlatan şık bir gol attı. Golden önce, Taylan’dan bugüne kadar beklenen ama bir türlü gerçekleşmeyen zarif ve ölümcül paslardan biri bu kez gerçekleşti ve bu pas da en az gol kadar güzeldi. Golden sonra rakibe çıkan kırmızı kart, gardlarını iyice düşürdü. Maçın son dakikasında, Feghouli’nin akıl dolu pası ve Gomis’in becerili koşusu sonucu maçın skoru tayin edildi: 4-2
Golden sonra, “O sen olsan bari” şarkısı eşliğinde taraftar, verdiği emeğin karşılığını almanın hazzıyla da beraber, kendinden geçmiş hep birlikte tribünde şarkı söyleyip eğleniyordu. Patrick, Babel, Berkan ekstra işler yapan oyuncular olarak bu maç özelinde göze çarptı. Açıkçası 25 Aralık 2021 tarihindeki Antalyaspor maçından beri sahamızda aldığımız bu ilk galibiyet, herkese derin bir oh çektirdi. Küme düşme lafının bile Galatasaray taraftarını irrite ettiği bir ortamda yaklaşık 2 ay süresince yaşananlar, uzun yıllar hafızalardan silinmeyecektir.
Bundan sonra ne olacak?
Galatasaray’ın, Avrupa’da oynayacağı ve bu turnuvada çekebileceği en zor kura olan Barcelona maçı iyi ya da kötü birçok sonuca yol açabilir. Ama şimdilik ligde korkulu rüya görmekten biraz uzaklaştık. Tabi önce deplasmanda oynayacağımız Konyaspor maçından da iyi bir skorla dönmek gerekiyor. Açıkçası bu ekip bunu başarabilir ancak teknik heyet, yetersiz performansını daha yukarıya taşımanın yollarını mutlaka bulmalı. Tabi maç genelinde, 6 ay oynamadı diye, üstelik “istesek alırdık” sözleriyle alınmayan Gedson’un başarılı performansı ve yerine transfer edilen ama nedense sahada göremediğimiz Eric Pulgar konusu, kafaları kurcalamaya devam etti. Daha önce az süre alıyor denen Morutan’ın kadroya bile alınmaması ise başka bir soru işaretiydi.
Tabi çok daha önemli konu; haftalardır VAR’dan hep doğranırken (her ne kadar verilen kararlar doğru olsa da) iki haftada lehimize verilen penaltı kararları için daha önce yapmadığımız neyi doğru yaptığımızdır? Ya da biz bir şey yapmadık da yeni yayın ihalesinde alınan teklifler mi birilerinin aklını başına getirdi? Bugün “4 büyükler şampiyonluk priminden birer yıl vazgeçsin” diyebilme cüretini gösteren bu zihniyetten her türlü ayak oyunu beklenebilir. Şu iki haftada olanlar, Galatasaray’ın hakemler yolu ile bu sene nasıl şampiyonluk yarışı dışında bıraktırıldığının ispatıdır. Gerçek Galatasaray taraftarının hakkı helal değildir. Sosyal medyadaki troller hariç. Önümüzdeki maçtan itibaren, iyi oyunumuzu maçın geneline yayarak galibiyet serisi alıp Barcelona maçları için olabilecek en iyi sonuçları almak, en yakın hedefimizdir. Bu yönetim ve teknik heyet ile bunun ne kadar başarılabileceği, önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Pusulanız Galatasaray olsun!
Twitter: https://twitter.com/MiralayMMuratA
Blog’un kuruluş amacı ve isim hikâyesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/yazısını mutlaka okuyun!