Derbileri Taktik Değil Ruh Alır!

0
190
Galatasaraylılık ateşini yansıtan güzel bir fotoğraf.

Derbileri Taktik Değil Ruh Alır!

Kadro mühendisliği: Son 6-7 yılda konuşulmaya başlanan, benim de bir mühendis olarak sonuna kadar inandığım bir konu. En kaba tabiriyle, kadroda tüm mevkilerin, tasarlanan oyun planına göre alternatifli biçimde eksiksiz olarak hazır tutulması.

23 Ağustos gecesi telefona gelen Gomis satıldı bildirimi ile kafamda sorular arka arkaya gelmeye başlamıştı. Hemen birgün sonra da Maicon’un evrakları yetişmediği için satılamadığı netleşti. Biz bu arada bir aya yakın süre “N’diaye gelecek mi?”, “Emre Akbaba Fenerbahçe’ye kaptırılacak mı?” diye oyalandık. Bu arada ihtiyaç olan sol bek Yuto asıl ve yedeği Ömer Bayram transfer edildi, Onyekuru  Muğdat transferleri ilk başlarda tamamlanan transferler olarak kadroda yerini aldı.

O devir attığım sosyal medyada biz transfer taraftarı değiliz ancak aslolan Galatasaray’ın başarısıdır derken giden Gomis ve Denayer’in yerlerinin mutlak surette doldurulması gerektiğini anlatmaya çalışmıştım. Gelenlere bakıldığında, mevcutta bulunan oyuncuların bölgelerine ilave oyuncular gelmiş gibi. Örneğin Onyekuru asla bir nokta santrafor değil, etkili bir kanat oyuncusu ve eski deyimle sürpriz golcü. Peki, Yeni Malatya maçında kafa topları alabilen nokta santrforumuz olsa maçı kazanamaz mıydık? En azından beraberlik alınamaz mıydı? Herhalde benim gibi maçı izleyen birçok kişi, maçın ikinci yarısında Donk’un indirdiği kafa topu sayısını sayamamıştır. Ya Muğdat, nokta santrfor mu? Tabi ki o da değil. Onyekuru benzeri meziyetlere sahip bir futbolcu.

Emre Akbaba alınmalı mıydı? Evet, o konuda Başkan’a katılıyorum. Biraz da prestij için alınmalıydı. Eğer büyük takımım diyorsan, bu transferi yapacaksın. Faydalı olur mu? Büyük takımda oynamak zordur. Onun hakkında düşüncelerimde belirsizlikler var. Geçmişte sayısız örneğini gördük. Futbolda dün yok, bugün var. Yetenekleri, tamam ama sakatlandığı maç da dahil olmak üzere ayakta zor durur bir hali vardı. Umarım güçlü ve istekli döner, umarım başarılı olur.

Zamanın Gösterdikleri

Eldeki imkânlar, Finansal Fairplay (FFP) konusu Demokles’in kılıcı gibi tepemizde sallanırken, daha iyisini yapabilmek zor olacaktı. Ancak opsiyonların yeterince kullanıldığını sanmıyorum. Bu FFP sadece bizi mi ilgilendiriyor diye düşünmüyor değilim. Ama şu bir gerçek ki FFP’den sonra ve 14 yabancı kuralı ile birlikte ligde artık kolay maç yok özellikle deplasmanlarda. İşte tüm bilgiler ışığında ne yapıp edip mutlaka en az Gomis’in yerini dolduracak bir santrafor alınmalıydı. Ozan, Denayer’in yerini dolduracak gibi. Yaptıkları hatalar bile neredeyse benzer! Ama golü, bilen, koklayan, çerçeveyi ezberlemiş bir golcü şarttı, hele ki Şampiyonlar Ligi’nde oynuyorsan. İki ay evvel bunu söyleyenlere tepki verildi. Ancak zaman, bunları ifade edenleri haklı çıkardı.

Günümüz şartlarında ülkenin ekonomik durumu ve FFP de hesaba katıldığında, altyapı teşkilatlanması, scout ekipleri bir kat daha önemini arttırdı. Bir yüksek maliyetli golcü ve etrafında genç yetenekli futbolcularla ekip donatılabilir miydi? Elbette yapılabilirdi. Bu biraz da vizyon meselesi. Buradan yönetimi eleştiriyorum anlamı çıkmasın. Bu yönetimi, ilk gününden beri destekledim iyi niyetlerinden de şüphem yok  ama vizyon başka bir şey. Parayla bile satın alınamadığını büyük bir rakibimiz gözümüzün içine sokarak ve sefilleri oynayarak göstermiyor mu?

Her Şeye Rağmen

Devre arasına kadar mümkün olduğunca puan kayıpsız gidip Şampiyonlar Ligi’nde üst tura geçmeli ve ihtiyaç duyulan transferlerden en az ikisini yapmalıyız. Şampiyonlar Ligi, yapılan transferin derhal paraya dönebileceği bir mecra. Bir gol, bir puan size bir futbolcuyu kazandırabiliyor. Gönül isterdi ki bu kuralar çekilmeden düşünülseydi. Her şeyi Fatih hocaya havale etmek konusunun onu da iyice sıktığı son maçtaki basın toplantısından anlaşıldığına göre devre arasını çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Umarım bu hazırlık yapılıyordur. Ve yine umarım adını anmak istemediğim önceki başkanın kulüp içinde meydana getirdiği ekonomik ve travmatik yaralar en geç sezon sonunda kapatılabilir.

Derbiler Futbolun Bayramıdır!

İşte tüm bunlar yaşanırken Galatasaray-Fenerbahçe derbisi geldi, çattı. Son üç maçta sadece bir gol atıp, üç gol yiyen ve galibiyeti olmayan Galatasaray ile hatırladığım 1980-81 sezonunda düşmekten averajla kurtulan haline en yakın durumda olan Fenerbahçe.  Derbiler sonucu kesinlikle tahmin edilemeyen maçlardır. Onlarca derbiyi stadyumda bir o kadarını da ekran başında izleyen biri olarak bu kadar sonucu tahmini zor derbi neredeyse hatırlamıyorum. İki takımın içinde bulunduğu durum son derece sıkıntılı. Sadece son iç saha istatistikleri ve seyirci baskısı ile ihtimallerde biz öndeyiz. Yukarıda da bahsettiğim kadro mühendisliği ne kadar kötü yapılır diye sorulsa, bu kadar iyi iki örneğin karşılaşacağı bir derbi bulmak hiç de kolay olmazdı.

Galatasaray Tribün Kareleri
Derbi böyle bir coşkuyla başlasın, böyle bir coşkuyla bitsin!

Muhtemelen son yıllarda yaptığım gibi artık maçtan önce susmayı tercih edeceğim. Bu yazı istisna tabi. Fenerbahçe’nin hocasız kalması bence iyi değil. Eğer dedikodularda söylenen hocalarını gönderilmek için komplo yapıldıysa futbolcular kendisini ispatlamak isteyecektir.

Bizde ise, malumunuz “sakatlar ordusu”. Sakatlıkların futbolcuların neresinde olduğuyla ilgili endişeler yok değil. Galatasaray oyuncusu karakterlidir diye düşünüyorum. Bizimkiler için de bir onur mücadelesi olabilir. Asla ama asla Eren Derdiyok’un ilk onbir başlamaması gereken bir maç diye düşünüyorum. Hatta Sinan bile ilk onbir başlamayabilir. Galatasaray’da, Fenerbahçe’de ilk golü yiyince çabuk dağılan ekipler haline geldi. İlk golü bulur ve bu oyunculardan biri ikinci yarı girerse skoru tutup açma şansımız olabilir. Tabi tam tersi ilk golü yememiz ihtimalinde seyirci baskısı olumlu yansırsa yine yenilmeyiz.

Bu esnada yaşadığım derbilerde çok büyük konuşmanın nelere mal olduğunu gördüm. Örneğin, “kale yerine pota koyalım” denilen maçta yaşananları hatırlarsınız. Bu nedenle ciddiyet ve konsantrasyon bir an bile bırakılmamalı. Bu maçın kim ne düşünürse düşünsün en belirleyici kişisinin ben yine Muslera olacağını tahmin ediyorum. Nedenini maç başladıktan sonra ilerleyen dakikalarda, özellikle genç taraftarlarımız daha iyi anlayacaktır.

Stadyumda izlediğimiz derbilerde nice anılar biriktirdik. Kan ve gözyaşı da içeren! Bu forma ve renkler uğruna sabaha kadar gözümüze uyku girmeyenler de oldu. Kâh yüzlerce Fenerbahçe taraftarı taşıyan otobüsün arasına tek başına bir araçta dört kişi de kaldığımız, kâh Fenerbahçe stadından galibiyet sarhoşluğuyla yolu karıştırarak bir başka semte gittiğimizde. Ali Sami Yen’de arma uğruna okul günlerini adadığımız da oldu, evde izlediğimiz bir maçta galibiyetten sonra camları açıp avaz avaz bağırdığımız da…

Sabaha kadar stadyum önünde titreyip, battaniyeye sarılarak ertesi gün Galatasaray’ın atacağı golleri bekleyen bir çocuğun kalbinin hissettikleri… Sahaya çıkan isimlerde bu hislerin belki bir kırıntısı dahi olsa galibiyet kolay gelebilir.

Derbiler, futbolun bayramıdır. Bu Cuma gecesi 21.00’da yine bayram olacak. Bu renklere gönül veren, vermeyen milyonlar dikkatle bu maçı takip edecek. Taktikler üstüne çok konuşulur ama bu maçları taktik değil ruh alır. Bilirsiniz “bizler inandık, siz de inanın…” tezahüratı da bu ruhun dudaklara yansımasıdır.

Bu maç için tüm dileğim, dudaklardaki ve kalplerdeki haykırışın sahadaki Sarı-kırmızı beyinlere ve ayaklara ulaşmasıdır.

Başarılar Galatasaray’ım…

Twitter: https://twitter.com/byymiralay

Blog’un kuruluş amacı ve isim hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/  yazısını mutlaka okuyun!

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız