GALATASARAY’DA KAOSTAN BİRLİK DOĞAR!
Son yıllarda sezon başı, ortası, sonu farketmeksizin irili ufaklı kaos yaşamadığımız bir sezon hatırlamıyorum. Önemli olan o kaostan kenetlenerek çıkabilmek, o güç bizde var… Şimdi yavaş yavaş yazımıza geçelim…
Trabzonspor maçı ve sonrası benim için ve tabi tüm Galatasaraylılar için çok zor geçti.
Hala daha belki de üzüntümüzü ve kızgınlığımızı üzerimizden atamamış olabiliriz.
Taktik, oyuncu performansı vs. gibi konulara çok girmek istemiyorum. Ki girsem bile ne yazacağım?
Fatih Hoca’mın ilk 11’i açıklandığında, kimse “Neden şu oynamamış” diyen kimse yoktu. Herkes “İşte Fatih Terim adaleti iyi kadroyu bozmamış” yazıyordu. Dolayısıyla Fatih Hoca’yı ilk 11 üzerinden çok fazla eleştirmek yanlış olacaktır. Çünkü eleştirenler gördüm ama maç öncesi “adalet” diye övgü de bulunuyordu. Ancak ben maçtan önce ilk 11’e bir yorumu yapmamıştım. Birazdan naçizane bir kaç yorumum olacak. Ancak öncelikle 4 tane golü değerlendireceğim.
MAİCON-AHMET
Geçen hafta 6-0 galibiyet aldıktan sonra şöyle yazmıştım “Ancak bu maç özelinde defans hattımızın bizi aldatmasına izin vermemeliyiz. Çünkü Alanyaspor hücum bölgesinde organize olamadı. Agresif değildi. 3. Bölgeye topu aktaramazken, aktardığı ender anlarda da çoğalamadı. Dolayısıyla her ne kadar “Hoca, stoper almadan idare edebilirim.”” dese de ben Şampiyonalar Ligi için stoperlerimize %100 güvenemiyorum.”
Maicon-Ahmet tandemi Östersunds maçından beri problemli bir tandemdir. Geçen sezon Türkiye Kupasından elenmemize neden olan tandemdir.
Burada yazarken üslubuma ve eleştirinin dozuna maksimum seviyede dikkat etmeye çalışıyorum. Ancak Maicon gerçekten Galatasaray seviyesinde bir stoper değil. Çok ağır, hamle yapamıyor, kolay çalım yiyor, defansın arkasına adam ve top kaçırıyor. Tüm bunların yanında top dağıtayım derken topu rakibe kaptırıyor ve beni çileden çıkartan en büyük yanlışıda rakibe gereksiz yere çalım atmaya kalkışarak topu kaptırması. Ne diyeyim Allah bize Şampiyonlar Liginde sabır versin. Ahmet’e diyebilecek birşeyim yok artık.
BELHANDA
Hoca’m maçtan sonra “Soralım bakalım derdi neymiş” dediğine göre bıçak kemiğe dayandı demektir. Belhanda’nın futbolunu tartışma noktasına gelemedik. Çünkü o kadar sorumsuz ve umursamaz davranıyor ki taraftar haliyle tepki gösteriyor. Galatasaray formasının içinde ki bir futbolcu bu kadar sorumsuz davranmaz, davranamaz! Nedir problemi, sıkıntısı bilemiyorum ama yanlış kadro mühendisliğinin apaçık örneğidir. Kulüplere örnek olsun.
Buraya küçük bir not ekleyeceğim. Belhanda’nın cezasını kesecek olan Hoca’dır. En azından devre arasına kadar her ne kadar istemesenizde ki istemediğinizi biliyorum, Belhanda’yı kullanmak zorunda kalabiliriz. Dolayısıyla aşırıya kaçan tepkiler, takımı yıpratmaya kadar gidecek reaksiyonlar (Bugün sosyal medyaya atılan, taraftarla yaşanan tatsız dialog) göstermenin doğru olmadığını düşünüyorum.
MAÇTAN KISA KISA
Bu maç özelinde Ndiaye, Emre, Fernando ve Nagatomo’yu tam anlamıyla değerlendirmek doğru olmaz. Çünkü 10 kişi kaldıktan sonra takımın tüm sisteminin çarkları darmadağın oldu.
Lakin ben Mariano’nun bu kadar çalım yediğini hiç görmemiştim, Fernando’nun sahada bu kadar kaybolduğunu da…
Fernando kaliteli bir ayak ama zorlandı, Emre Belhanda’nın boşluğunu doldurmaya çalıştı. Onyekuru tek başına oynadı… Dedim ya çok gitmeyeceğim, kısacası kimse oyununu oynayamadı. Trabzonspor, Galatasaray’ın tüm zaaflarından yararlandı.
FORVET
Ne Eren’e göre bir oyun oynuyoruz ne de Eren Fatih Hoca’nın oynatmaya çalıştığı oyunu Eren oynayabilir. Zaten daha önce de yazmıştım; Eren’in yetenekleri sınırlı ve Galatasaray seviyesinde bir golcü değil. Eren Derdiyok’un boşta olduğu an tam ayağına top atarsanız veya tam kafasına topu gönderirseniz gole çevirebilir. O da çevirebilir, çevirir değil yani… Üstelik boşta olması gerekiyor; ah forvet ah !
İLK 11
Yazının girişinde de ilk onbir ile ilgili yorumlarımın olacağını belirtmiştim.
Ben Hoca’nın yerinde olsam Sinan yerine Feghouli’yle Belhanda yerine Ndiaye’yle başlardım. E tabi sakatlığı atlattıysa Serdar Aziz’le…
Çünkü Ndiaye tam bir deplasman oyuncusu.
Enerjik, press gücü yüksek, yırtıcı, rakibin oyununu bozan, topu ileri taşıyabilen bir oyuncu. Ve onun varlığı defansı da rahatlatıyor.
Belhanda ise daha kırılgan baskı altında top kaybı yapma olasılığı yüksek, tansiyonu yüksek maçlarda “sorumsuz!” davranan bir oyuncu.
Hatta Ndiaye yoksa deplasmanlarda Donk’la bile oynamak daha mantıklı geliyor bana.
Çünkü geçen sene deplasman sorunu olan bu takımın kadrosu Trabzonspor maçında çıkan kadrodan bile neredeyse daha iyi! Denayer yok, Ahmet var. Gomis yok Eren var. Yeni transfer olarak sadece Emre ile Onyekuru var. Zaten Garry olmadığı için Henry’i onun yerine kabul edersek geçen seneden daha vasat bir kadro çıkıyor önümüze… Üstelik 8 gol atıp 9 asist yapan Feghouli yerine de Sinan var. Onu da atlamayalım. Dolayısıyla bu kadronun kendi evinde “hırslı, istekli, hızlı” oynayan Trabzonspor’a karşı direnmesi çok zor oldu. Üstelik 4 kişi eksik oynayınca. Evet evet, 4 kişi! Belhanda, Maicon, Ahmet ve Eren yoktu!
Bu arada şunu belirtmek isterim. Ben Fatih Hocam’ın çok ama çok normal olarak kendi performansını yansıtamadığını düşünüyorum. Yoksa Trabzon maçında daha farklı bir oyun sistemi ve oyuncu grubuyla sahaya çıkacağından adım gibi eminim. Yaşanan transfer süreci elde ki oyuncuların kalitesi, özellikle forvet ve stoper bölgelerinin kalitesinin düşük olması ve buralara takviye olmaması ve yönetimin “yetersiz” bir görüntü çizmesi ! Hocam’ın konsantrasyonunu dağıtmış ve hatta kızdırmış gibi gözüküyor.
ÖNERİLER
Şimdi önümüzde yaklaşık 2 haftalık bir zaman dilimi var. Bence bu zaman diliminde “Eren’siz” bir oyunu takıma oturtmak gerekiyor. Forvet bölgesinde “Sahte Forvet” göreviyle Onyekuru’ya görev verilmesinden yanayım. Garry döndüğünde solu geri alır.
Ve artık Hocam’ın da Feghouli ile ilgili bir karar vermesi önemli bir unsur. Oynatacak mı? Tamamen sildi mi? Vs… Ben İlk onbir olarak Fehhouli’den yanayım. Sinan hamle oyuncusu olmalı. Orta saha da Fernando, yanına mutlaka ve hatta özellikle deplasmanlarda Ndiaye şart. Onların önüne tabi ki Emre Akbaba…
Sağ bek Mariano yine ilk tercihim olsa da arada onu da kızağa çekip “adam gibi adam” Linnes’e şans verilebilir. Sol tarafa tabi ki Nagatomo… İç saha ve rahat geçen maçlarda Ömer tercihi yapılabilir. (Hoş geldim Ömer Bayram)
Bence Hocam artık Ahmet’ten vazgeçmeli. Gerekirse Donk oynasın. Serdar yokken mesela… Ama Ahmet özellikle deplasman maçlarında ve zorlu, baskılı rakiplere karşı pamuk şeker gibi, veya kumdan kale gibi dokununca dağılıyor…
Maicon’u mecburiyetten kadroya yazıyorum. Yoksa Galatasaray seviyesinde bir stoper olmadığını tekrar yineliyorum. Ah mecburiyetler!
Şimdi gelelim bugün bizlere bunları konuşmak mecburiyetinde bırakan önemli sebeplere…
YÖNETİM
Öncelikle bir “Mustafa Cengiz” yönetimi destekçisi olarak onlara aşırı derecede kırgın ve kızgınım. Şu zamana kadar 1 kez ucundan kulağından eleştirdiğim ve hatta sonra yazdığım bir yazıda “Acaba gereksiz yere mi eleştirdim” diye edep ettiğim bir yönetimdi
şahsım adına…
“Yönetim İstifa” demek için erken mi yoksa tam zamanı mı inanın aklım kestiremiyor. Erken dersem yine “Pişman ve kandırılmış” hisseder miyim? Tam zamanı dersem aceleci ve amatörce davranmış olur muyum?
Bu hisleri yaşamamın nedeni yine yönetim…
Benim aklıma takılan bazı noktalar var ve belki bu noktalara çoktan hepimiz takıldık.
Fatih Hoca’m geçen sezondur “Forvet” istemesine rağmen Gomis neden gönderildi. Gomis kendi gitmek istedi deniyor. Ancak neden Sayın Mustafa Cengiz “zam talebi yok” derken Fatih Hoca’m zam talebi var dedi ?
Mustafa Cengiz her kameraya; “Gomis değerli bir oyuncumuz bizimle kalacak.” derken sonra neden “Gitmek istedi.” dendi ve üstüne gönderildi.
Sayın Abdurrahim Albayrak “2 tane forvet alacağız” açıklamasını neden yaptı ?
Sayın Cengiz aynı gün peş peşe önce “Olursa olur olmazsa Ocak’ta transfer yaparız” deyip sonra “Ben onu kastetmedim, forvet alacağız” dedi. Ve üstüne üstlük forvet transfer edilmedi.
Takımın bu kadar bariz bir şekilde “Stoper” ihtiyacı varken neden hiçbir girişimde bulunulmadı. Hatta Fatih Hoca’m “Stoperi bir şekilde idare ederim.” sözlerini söyleyecek noktaya getirildi. Daha onlarca soru var ama çok uzun gider. Biraz gerçekten bunları yazarak rahatlamak istedim…
NE OLMALI?
Yönetimin ciddi anlamda “iletişim” problemi var. Taraftarla olan iletişimsizliğini geçtim, belli ki Fatih Hoca’mla bile var.
Bu iletişimsizliği çözecek bir basın sözcüsüne ihtiyaç var.
Sayın Albayrak her ne olursa olsun Galatasaray’lıdır ama bu iş için uygun bir isim olduğunu asla düşünmüyorum. Bu işi profesyonel ellere bırakmalı!
Galatasaray oyuncu izleme ekibi ne yapıyor? Trabzonspor bile takım kimyasına uygun Nwakaeme, Kasımpaşa Diagne, Kayserispor Bilal, Mensah gibi Süper Ligimizde örnekleri daha da çoğaltılabilecek maliyeti düşük ama faydası yüksek oyuncular bulurken bizim scout ekibimiz ne yapıyor ?
Bence bu noktaya çok acil bir müdahale gelmeli.
Bugün ultrAslan’ın da dile getirdiği gibi transferlerde “Haldun Üstünel” gibi profesyonel kişiler görev almalı. Albayrak yine 2. Başkanlık görevini idame ettirebilir.
Bir de çok önemli bir konu var. Hiçbir yönetim “taraftarına” yalan söylememeli. Onları beklentiye sokmamalı. Hele hele Hocasına hiç yalan söylememeli… Onu da beklentiye sokmamalı. Yalnız bırakmamalı. Eğer bunları yaparsanız taraftar isminize, ünvanınıza, “faksınıza”, “söylemlerinize” asla bakmaz, cezayı keser.
Transfer süreciyle ilgili de bir tutam daha yorum yapmak istiyorum. Forvet transferinin gerekliliği apaçık ortadaydı. Ancak Sayın Cengiz hafta başında “Forvet transferinde zora girdiklerini, konuyu Hoca’ya aktardıklarını, Gomis’in gitmek zorunda olduğunu, şu an için forvet transferi beklentisine kimsenin girmemesi gerektiğini” iletseydi kimse bu kadar tepki göstermezdi. Tabi ki koskoca “Galatasaray scout” ekibinin forvet bulamaması başlı başına bir eleştiri nedenidir ancak “güven” denen şey var ya Sayın Cengiz; bir kez kayboldu mu tekrar yerine gelmesi çok zordur.
SON SÖZ
Siz değerli Galatasaraylı okurlar. Enseyi karartmak yok; rakiplerimizin önünde, ligin başındayız ve başımızda da İmparator var.
Gidilecek çok yolumuz var; Biz ne mağlubiyetler atlattık… Hem bu tarz mağlubiyetlerin erken olması hayırlıdır. Bir silkelenme imkanı sağlar. Kendimize getirir. Eksikler daha net gözükür. O yüzden kırılmak, eğilmek, bükülmek, vazgeçmek, umutsuzluğa kapılmak yok. Dimdik ayakta durmak bize yakışır. Ben sadece Fatih Hocam’a inanıyorum, güveniyorum. Şampiyonluğa inancım eksilmezken arttı bile. Çünkü biz bir nevi kaosu da severiz. Çünkü kaosta kenetlenir daha da güçlü oluruz. Galatasaray’da kaostan birlik doğarsa şampiyonluklar gelir…
Ben şimdi Fatih Hocam gibi “Eskisinden daha hırslıyım”
http://twitter.com/allahkitaphagi