Köpekler İstedi Diye Atlar Ölmez!

0
811

       Yakın zamanı hatırlayan Galatasaraylılar bilir. Lucescu’nun yıllar evvel sarfettiği bir Rumen atasözü. Tam yeri, tam sırası.

Dün gece bir derbi oynandı. Ne gariptir ki, dün gece oynanan derbinin kahramanı iki takımın eski bir hocasının, o dönemin halef-selefinin, olay yaratan bir atasözünü gündeme getirmesi ile başladık. İşte, aynen futbol da özellikle Türk futbolu da böyle. Dün göklere çıkardığımızı, bugün gömdüğümüz bir yer. Ama sonuçta boş konuşanların boş konuşmak ile kaldığı, işlerin yine kendi mecrasında döndüğü bir yer.

****

Öncelikle biraz derbiden ve oynan futboldan bahsetmekte fayda görüyorum.

Yıllardır Galatasaray’ın derbilerini seyrederim. Bu sezon gerek suyun karşı yakası ve gerekse dün oynadığımız sahil takımı derbileri kadar futbola uzak maçları son 10-12 senedir izlemedim. Her iki maçta da, benim ölçütlerime göre oynanan futbol vasatın bile altındaydı. Öyle ki, Türkiye 1. Liginden herhangi bir maçı izleseydik mutlaka daha çok heyecan ve keyif duyardık. Dün gece oynanan futbolun hakkı kesinlikle bir takımın galibiyeti ile sonuçlanması değildi. Maçı izlerken sürekli, al birini vur ötekine diye düşündüm. Ev sahibi takım, kaliteden uzak, sıradan Anadolu takımlarının bile gerisinde, “Kimyacının” uygun karışımı yapamaması ile berbat bir futbol oynadı. Biz ise nazire yaparcasına, sahadaki oyuncuların nerede oynadıklarının farkında olmadığı, Galatasaray markasının adına yakışmayan bir oyun ortaya koyduk. Buna rağmen galip de gelebilirdik. Ama rakip, bir anlık hatadan golü buldu ve maçı kazandı.

****

Kötü oyunun birçok sebebi var pek tabi. Fatih Terim konusunu sonraya bırakmak kaydıyla değinelim. Öncelikle çok yavaş hücuma çıkıyoruz. Günümüz futbolunda bu kadar yavaş hücuma çıkarsan başarılı olman neredeyse imkânsız. Geçtiğimiz yıl Babel’in yerinde oynayan Onyekuru olsa, inanın dün gece galibiyet alabilirdik. Geçmişte yaşamak bize göre değil ama bu yadsınamaz bir gerçek. Bu sene hızın yerine aklın tercih edilmesi istendiği gibi başarılı olamadı. Ama burada Babel’in yeterli bek desteği alıp almadığı da sorgulanmalı. Sağda Feghouli’nin, geçen yılki sıra dışı performansını bırakın oynamayı yaklaşamadığı bile aşikâr. Tabi o da geçtiğimiz yıl aldığı bek desteğini alamıyor. Ve de tam bir hayal kırıklığı olan Belhanda. Belki bu beşliyi bir arada değerlendirmek lazım. Belhanda, Babel, Yuto, Fegholi ve Mariano. Babel’i de katarsak hepsinin performansı geçen senenin yarısı kadar bile değil. İşte bizim başarısızlığımızın şifresi tam da burası. Bunlara biraz da Marcao’yu ekleyebiliriz. Geçen yıl lige yaptığı müthiş girişten eser yok. Ben, onda o potansiyelin olduğunun farkındayım ama genel silik görüntü ona da sirayet etmiş. Geri kalanların vasat futbolu da maalesef puana yetmedi.

Geçtiğimiz yıl, ilk dokuz maçta 17 gol atmışız bu sene ise aynı haftada 9 gol. Neredeyse yarısı. Gol atamıyoruz ya da başka bir deyişle pozisyona daha az giriyoruz. Öncelikli çözülmesi gereken yer burası.

Her maç sonrası hakem konuşmaktan bıktık. Mete, genel görüntüde tamam ama bize üst üste 5 dakikada 3 sarı kart çıkarması, benzer pozisyonlarda ve özellikle Caner’in küfürlerine kayıtsız kalması tam da kendisi için iletilen bu “iyi dilekleri” hak ettiğinin göstergesiydi. Dün gece, görevini kusursuza yakın yapanlardan!..

Suyun Öte Yakası

Bir gün önce suyun karşı yakasında yaşanan “sirk”in yansımaları daha çok sürecek elbet. Belki de, sezon sonuna dek. Böyle çirkin, siyasetin böyle müdahil olduğu bir futbol iklimini ben hatırlamıyorum. Bir dönem Mesut Yılmaz’ı başka bir dönem Haluk Ulusoy’u bambaşka bir dönem ise Ahmet Güvener’i diline dolayanlar, utanmadan, sıkılmadan arsızlığın en üst perdesinden gösteri yapıyorlar. Hem de kafasında rakı kadehi taşıyan pozlarla hafızalarımızda kalan birisinin divan başkanı olduğu bir ortamda. Tek kelime ile futbol, siyaset tarafından tasarlanıyor. Bazılarının kafasında, kimin şampiyon olacağı belirlenmiş. Kartlar dağıtılmış, roller biçilmiş. Araziler peşkeş çekilmiş. Apaçık tiyatro, apaçık rezillik. Hep bize haksızlık yapılıyor deyip herkese haksızlık yapılmasının dibine vuruluyor. Devletin en tepesi, bakanları, TFF başkanı, TFF kurullarının üyeleri neredeyse hepsi bu kulübün fanatik taraftarları ve haksızlık yapılıyor öyle mi? Buna inanmak için sadece şike erbabı olmak yeter şarttır. Tarih bu rezilliği unutmayıp bir kenara not edecektir. Ama daha çok not etmesi gereken kesim, bugün ülkeyi yönetenlere kayıtsız şartsız destek veren Galatasaray taraftarı olacaktır. Mevcut iktidarlar, adı büyük holdingler bir gün olmayacak. Ama 500 senelik kültürün ürünü olan Galatasaray markası hep daim olacak. Bunu herkes kafasının bir yerine mutlaka yazmalı, hesabını buna göre yapmalı!

Biz de potansiyelimizi bilerek bir arada ve tek yumruk durmalıyız. Biz böyle hareket edebilirsek, Galatasaray’ı yalnızlaştırmaya çalışanlar, ezmeye, yok saymaya çalışanlar bunun bir bedeli olduğunu er geç anlayacaklardır.

Bir İsyan Gerek

“Nerede kalmıştık” diyince sevinmediniz mi?

“ Yenilince değil, vazgeçince kaybedersin” diyince hak vermedik mi?

“8’de kapanır, 18’de” diyince umutlanmadık mı?

O, Galatasaray’ın ete kemiğe bürünmüş sembolü ve yaşayan efsanesi değil mi?

Sayısız kupa ve Avrupa’dan gelen tek kupanın kahramanı değil mi? Milli takım maçlarında hepimizi havalara zıplatan, saha kenarındaki komutan o değil miydi?

Kendisi, “sözde” rakiplerimizde olsa, heykeli dikilecek, kitapları basılacak, filmleri çekilecek bir mit olmayacak mıydı?

Dede, baba parası ile palazlanıp, ağzından köpükler saçarak sağa sola saldıran, ticareti beceremeyip babasına, ağabeyini Amerikalardan getirtmek zorunda bırakan şehzadenin tek hedefi o değil mi?

22 yıl Arsenal’i çalıştırıp sadece 3 şampiyonluk kazanan, 26 yıl Manchester United’i çalıştırıp 13 şampiyonluk kazanan Sir Alex Fergusson’un Türkiye’deki tek karşılığı değil mi?

Onu savunacak veya savunabilecek kişi elbette ben değilim, sadece hayatını Galatasaray’a göre düzenleyen evet belki fanatik ama doğruları da görebilen bir Galatasaray taraftarıyım. Sigi Held’i savunmadım, Prandelli’yi savunmadım. Ama Fatih Hoca savunmak değil, arkasında durulup, sahip çıkılmayı hak eden bir figür olduğuna inanıyorum.

Sizler neden böyle nankör oldunuz? Neden böyle riyakâr oldunuz? Neden iki sene evvel göklere çıkardığınızı, bugün acımasızca eleştiriyorsunuz? Soysal medyada üç beş beğeni alacağım diye mi yoksa sizi besleyenlere hizmet etmek için mi bu tavırlarınız? Hocayı densizce istifaya davet edenler yalan söylüyorsunuz! Sizler Galatasaraylı değil “başarısporlu” ya da “koçsporlusunuz.” Kendinizi ya da kendi ayarınızdaki zavallıları kandırırsınız, bizleri değil.

Beşer, şaşar. Nitekim hoca açık açık, kompleks içine girmeden yanlışını söylemiştir.

Güvendiği futbolcular ve özellikle Arap olanlar, sanki bir ihanetin içine girme görüntüsü veriyorlar. FFP, siyasal baskı, yönetim desteğinin yetersiz oluşu. Nasıl olur da bunları görmezsiniz?

Sizler, Galatasaray’ı seviyorsanız, menfaatini düşünüyorsanız saygı göstermek durumundasınız. Hocayı şu ortamda yalnızlaştırmak ve devamında uzaklaştırmak dağılmayı beraberinde getirir. 21 Aralık 2017’de toparlanmayı sağlayan oydu. Dağılmayı da gönderildiği gün yaşarız. Nasıl olur da bunun farkına varmazsınız?

Bir kez daha altını çizerek vurguluyorum, bizim gibi düşünenler Terimsporlu değil, ahde vefa nedir bilen, gerçek Galatasaraylı taraftarlardır.

Fatih Hoca’ya, kadro aklı verenler, diziliş öğretmeye kalkanlar, istifasını isteyenler hayatları boyunca topa vurmuşlar mı? Gerçekten merak içindeyim. Forma adaletini nasıl sağlayacağı konusunda akıl vermek size kalmadı. Çünkü geçtiğimiz yıl olaylı derbi sonrası cezalı ve sakatlıklar nedeniyle kadro kurulamazken, Donk ve Maicon’la forvet oluşturup Antalyaspor maçında galip gelirken yanında siz yoktunuz.

Değerli bir dostumun dediği gibi, Fatih Hoca, Türk futbolunun Atatürk’üdür. Bir başka değerli kardeşimin dediği gibi de sağlığı elverdiği müddetçe bu takımın başında kalmalıdır.

Mevcut ortama bir isyan olacaktır ve bunun bayrağını yine Fatih Hoca taşıyacaktır.

Ama mutlaka, ilerisini düşünerek yerine geçecek birini artık yanına almalıdır. Zira daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi yanındakiler ne kadar iyi Galatasaraylı olsalar da yeterli meziyetleri taşımıyorlar.

Yönetim ise bu sene tam hayal kırıklığı maalesef. Sanırım, artık Galatasaray’ın sportif başarısından ziyade ekonomik tablo ve kişisel çıkarları öne çıkmaya başladı. Burada iş yaptıkları, Koç Holdingle ilgili ticari kaygıları olduğunu düşünüyorum. Unutulmasın, Fatih Hoca onlar için şanstı. O giderse -ki biz buna müsaade etmeme gayretinde olacağız- onlar bulundukları yerde fazla duramazlar.

Son sözüm de Abdülrahim Albayrak’a; onun da Galatasaray’a katkısı asla tartışılmaz ama gerçek taraftar, Galatasaray’ın birisi tarafından satıldığı hissine kapılırsa, gerekeni yapar. Transfer edilirken beraber fotoğraflar çekildiği, sakatlandığı zaman tek kelime etmediği, Falcao’nun yeri okçuluk vakfı tiyatrosu değil yeşil sahadır.

Sözde Atatürkçü, Cumhuriyetçi ve demokrasi aşığı olanlara karşın tam bir Cumhuriyet sevdalısı olan Fatih Hoca’m nezdinde, tüm “gerçek” Galatasaray taraftarının 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını en içten dileklerimle kutlarım.

Hoşçakalın, Galatasaray’la kalın…

Twitter: https://twitter.com/byymiralay

Blog’un kuruluş amacı ve isim hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/yazısını mutlaka okuyun!

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız