Tarih 24 Mayıs 2015. O zaman ki adıyla Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena’da son izlediğim maçtı. 2014-2015 sezonu şampiyonluğunu taçlandıran, 2-0 galip geldiğimiz Beşiktaş maçı ile tribünlere uzun bir süre veda etmiştim. Aradan geçen 6,5 seneden sonra artık değişen adı, Ali Sami Yen Spor Kompleksi NEF Stadyumu’na 1981’de ilk stada gittiğim günkü heyecanla ayak bastım.
35 yıla yakın zamanda, 500’e yakın maçı tribünden izleyen bir sporseverin duygularını, stadyumda maç seyretme alışkanlığı olanlar az çok tahmin edebilir. İşte benim için böyle duygular taşıyan maçta, mutlak galibiyet almamız gerekiyordu. Önemli maçlar öncesi ve kritik eksikliklerin bulunması her hâlükârda galip gelmemiz zorunluluğunu doğurdu.
Berkan’ın, Sacha Boey’in ve cezası bu maçla biten Marcao’nun yokluğu şüphesiz oyunu etkileyecekti. Üstelik rakip, bu sezona flaş başlangıç yapan ekiplerden İstanbul’a namağlup gelen Konyaspor’du. Ve Galatasaray için galibiyet geldi. Kolay mı oldu? Tabii ki hayır. Ama şampiyonluğun altın kuralı olan; “Kötü oynarken de kazanabilmek”
Bu maçın kısa ve net özeti gibiydi adeta.
Maçın İlk Yarısı
Maçın ilk yarısında, nispeten dengeli ve pozisyonlar bulduğumuz bir oyun vardı. Özellikle maçın başlamasından 3 dakika sonra golü bulmak tüm statta maçın kolay kazanılacağına dair bir inanç doğurdu. Açıkçası ben de öyle düşünmüştüm. Çünkü maçın ilk dakikalarında Konyasporlu futbolcuların ayakları yere basmıyor gibiydi. Büyük bir defansif hatayı, son haftalarda form grafiği yukarı doğru giden Mustafa Muhammed, takipçiliği sayesinde gol ile neticelendirdi. Mustafa Muhammed’e bir parantez açmak gerekiyor. Geçtiğimiz sezon sonu ve bu sezon başındaki durgunluğunu, ligde bu sezon attığı ilk golden sonra aştı ve hem kendi Milli Takımı hem de Galatasaray için tekrar çok önemli bir koz haline geldi. Umarız, bu grafik hep yukarı yönlü ivmelenmeye devam eder.
Golden sonraki 10-15 dakika boyunca Galatasaray iyi ve atak bir futbol sergiledi. Fakat dakikalar ilerledikçe Konyaspor da etkili gelmeye ve oyunu dengelemeye başladı. İlk yarı dengeli oyuna rağmen Konyaspor’un Halil’in hatasının dışında yakaladığı net bir pozisyonu yoktu. Halil ve Mustafa’nın Galatasaray adına harcadığı önemli pozisyonlar maçın ilk yarıdan kopmasını engelledi. İlk yarı genelinde Kerem’den ve kritik anlarda da Morutan’dan isteğimiz katkıyı alamadık. Taylan da özellikle sarı kart gördükten sonra bu kartın tedirginliği ile efektif oynayamadı. Hatta kırmızı karttan ucuzu kurtuldu. Maçın hakemi ilk yarının sonuna doğru çok net bir penaltımızı vermedi. Bizim hakemlerimiz maçın herhangi bir noktasında verdikleri kararlara takılıyor ve maçın tamamını da bu eşitleme-dengeleme güdüsüyle sürdürerek ekiplerin birine sürekli zarar veriyor.
Dünkü maçta hakemin aklı, maçın başındaki (aslında doğru olan) gol kararında kaldı ve sürekli aleyhimize hata yaptı. Ya da kasıtlı olarak böyle olmasını istedi. İlk yarıda beklerimizden ofansif alarak olmasa da defansif olarak katkı aldık. Ancak Kerem’in sahte savunma yapması ve topu hep ayağına istemesi Patrick’in maçın hemen her dakikasında zorlanmasına sebep oldu. Halil’in kanat-forvet ve Mustafa’nın nokta forvet olması ve kenardan top getirecek iki oyuncu bulunması kağıt üzerinde iyi görünmesine rağmen, sahada genellikle işlerlik kazanamadı.
Maçın İkinci Yarısı
Maçın ikinci yarısına sarı kart problemi nedeniyle Taylan-Assunçao değişikliği ile başladık. Zaten zayıf olan orta saha direncimiz bu hamle ile daha da düştü. Çünkü belki futbol temeli ve yetenekleri iyi olan ancak temaslı oyundan kaçan ve fiziksel eksiklikleri bulunan Assunçao, istenen oyunu sergileyemedi. Bir de Galatasaray taraftarı önüne ilk kez çıkmanın heyecanı ile son derece tutuk oynadı. Top ayağında iken iyi ancak top rakipteyken hiçbir katkısı olmadı. Ancak bizim ihtiyacımız olan bu değil. Çok net olan bir şey var ki, Galatasaray’ın kadrosunda çokça 8-10 numara, sağ iç veya sol iç oynayabilecek oyuncu var ancak bir tane bile güncel futbola uygun 6 numara, diğer bir deyişle, defansif orta saha oyuncusu yok. Öyle görünüyor ki bu eksikliği Ocak ayına kadar ciddi biçimde hissedeceğiz.
Orta sahanın düşmesi ve kanat oyuncularından beklere savunma yardımı gelmemesi üzerine, özellikle Serdar Gürler sazı eline aldı ve Konyaspor’u yönetmeye başladı. Yapılan Kerem-Barış, Halil-Emre ve Morutan-Babel değişikliği ile Fatih Hoca ileride topu tutarak Konyaspor’un hızını kesmeye çalıştı ancak başarılı olamadı. Öyle ki maçın 60 ila 80. dakikaları arasında Konyaspor, kalemizde, sağlı sollu ortalarla inanılmaz bir baskı kurdu. Bu dakikalarda özellikle Alparslan, sonrasında Muslera ve Nelsson ayakta kaldı ve maçı tutmayı başardılar. Orta sahada ise Cicaldau dışında top yapabilen kimse olmadı. İkinci yarıda, rakip kaleyi bulan sadece bir şutumuz olması durumu daha net özetlememizi sağlar herhalde.
Dakika 85’ten sonra yaptığı oyuncu değişikliklerinden verim alamayan Konyaspor’un yorgunluğun da etkisiyle hızı düşmeye başladı. Maçın uzatmalarıyla beraber son 15 dakikasında kayda değer fazla bir pozisyon yaşanmadı. Maçı Mustafa Muhammed’in ayağından bulduğumuz ve sonuna kadar savunma gayretiyle koruduğumuz golle 1-0 kazanmayı başardık. Maçın özellikle ikinci yarısında yediğimiz baskıyı, geçtiğimiz sezon sıkıntılı bir oyunla yine 1-0 kazandığımız Alanyaspor deplasmanında yaşamıştık. Maçın genelinde Konyaspor’un bize topla oynama oranında %56’ya %44 ve toplam şutta da 16’ya 11 üstünlük kurması pek alışkın olmadığımız bir durumdu. Aslında ilk yarıda farka gidebileceğimiz bir maçtan, ikinci yarı oynanan kötü futbolla birlikte, sahadan farklı mağlubiyetle ayrılmak da olasıydı.
Maçın Ardından
Bir haftadan fazla takımının neredeyse tümünü Milli takımlarına gönderen Galatasaray, geride kalanlar hariç doğal olarak çok dinlenmeye fırsat bulamadan bir lig maçına daha çıktı. Ancak bu hafta ortası ve sonunda oynanacak, Lokomotif Moskova ve Beşiktaş maçları son derece önemli. Bu maçlar öncesinde oynanan futbol pek iç açıcı değil. Ancak takıma dönecek futbolcular ve aynı zamanda sonucu hiçbir zaman kestirilemeyen derbiler ile Galatasaray’ın bu sezon Avrupa’da gösterdiği performans umutvar olmamızı sağlıyor. Ayrıca maçın ikinci yarısı yapılan değişiklikler ve oynanan oyun Lokomotif ve Beşiktaş maçlarının akıllarda bulunduğu ihtimalini de gösteriyor.
Lokomotif ve Beşiktaş maçlarında mağlup olmadan dönmek de galip gelmek kadar önemlidir. Futbolda böyle dönemlerden geçerken bir satranç ustası kadar kurnaz olan Kurt Hocamız, bunu en iyi şekilde düşünüyor olsa gerek. Genç ekibimiz, henüz bireysel eksikliklere rağmen takım olma yolunda bazen çok başarılı bazen ise inanılmaz başarısız. Fakat bu bizce beklenen bir durumdu. Takımın kaynaşması ve ezbere oynaması için daha süreye ihtiyaç var. Bu süreyi aşağıya çekmek takımın daha çok birlikte olması ve teknik heyetin göstereceği çaba ile mümkün. Daha ziyade, pas şiddeti ve zamanlamasının çalışılacağı ve aynı zamanda dar alanda 5/2 gibi antrenman tekniklerine ihtiyaçları olduğu açıkça görülüyor.
****
Önümüzdeki Kasım ayından sonra Milli takımlar, uzunca bir süre maç yapmayacağı için bu avantaj ancak bu dönemde kullanılabilir. O döneme kadar kayıpsız gitmek hem şampiyonluk potasından çıkmamak hem de bahar aylarında Avrupa’da olmak manasına geliyor. Dün statta her şeye rağmen artan seyirci sayısı hem takıma olan inancın hem de taraftarın özleminin sonucu. Taraftarımız özellikle maçın sonuna doğru Diagne’yi sahaya çağırarak sahada gayretle mücadele gösteren oyunculara verdiği değeri bir kez daha vurguladı. Öyle anlaşılıyor ki her maç üstüne koyacak ekibe, her maç daha da artan seyirci desteği ve özgüveni eşlik edecek.
Çünkü kazanma alışkanlığını elde etmek şu an bu genç ekip için hayati önem taşımakta.
Bu arada, zaman zaman hataları olmuş da olsa, yönetimimiz, vizyoner yaklaşımını, elinde bir megafonla havaalanında şov yapmayı belirlemediği için bir Galatasaraylı olarak ayrıca mutluyum.
Lokomotif Moskova deplasmanı ve Beşiktaş derbisinde takımımıza sonsuz başarılar dileriz.
Pusulanız Galatasaray olsun!
Twitter: https://twitter.com/MiralayMMA
Blog’un kuruluş amacı ve isim hikâyesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/yazısını mutlaka okuyun!
