Tek Çıkış Avrupa

0
1009

Herkese merhaba. Bu hafta yaşanan bazı küçük aksilikler neticesinde alışılmış her zaman gibi sıcağı sıcağına maç yazısı yayımlayamadık sitemizde. Ben de o zaman hafta bitsin hem Kasımpaşa maçı hem genel gündem hem de Club Brugge maçına dair fikirlerimi yazayım dedim.

Öncelikle Fatih Hoca’ya milli arada verilen ve sonrasında üç maça indirilerek onaylanan cezadan bahsetmek lazım. Bu konuda herkes cezanın hukuksuzluğunu, adaletsizliğini yazdı. 19:05 meselesinin tesadüf olması ise bu günün psikolojik koşullarında gerçekten imkansız. Ben bu duruma şöyle bir ekleme yapacağım; Bu ülkede Galatasaray’a, Fatih Terim’e ve Galatasaraylı futbolculara mobbing yapılmakta olduğunu düşünüyorum. Tabii ki, tüzel kişiliğe mobbing yapılamaz ancak tüzel kişiliğin içindekiler bunu iliklerinde hissederler, hissediyorlar da… Bence Galatasaray hukuk birimi kapsamlı bir çalışma yapıp demeçlere verilen cezalardan, başka kulüplere verilmeyen demeç cezalarına, saha içindeki, VAR sistemlerindeki standartsız ve kötü niyetli hakem kararlarından, faul-kart ortalaması istatistiğine kadar ayrıntılı bir çalışma yapmalı ve UEFA’nın ilgili birimine başvurmalı. Bu TFF’nin nasıl bir organizasyon olduğunu ve özerk olmadığını ifşa edilmelidir.

Futbolcular açısından baktığımızda özellikle bu sene Galatasaray’ın rakiplerine “sınırsız faul hakkı” olan oyun hilesi verilmiş adeta. Rakip takım oyuncuları hem sert hem de çok yüksek sayılarda faul yapıyor, hakemden uyarı ve kart şeklinde karşılık görmeyince de olay Lemina’nın sakatlığın ucundan dönmesine, Belhanda’nın çenesinin kırılmasına kadar varıyor. Galatasaraylı futbolcuların aleyhine verilen kartlara bakınca; Kasımpaşa maçına kadar faul-sarı kart oranında Galatasaray’ın Avrupa’da lider olduğunu görüyoruz. En ufak müdahalede sarı kart gören oyuncular “kart korkusundan yeterince agresyon gösteremiyoruz” derse inanın hiç itiraz edemem.

Sahi Galatasaray-Kasımpaşa maçını yorumlayan ve Fenerbahçeli olmakla bilinen(!) Melih Şendil’in “Galatasaray amigosu” gibi maç yorumladığını düşünüp -bundan aklına bile gelmesinden utanmayanlar- üstüne bir de resmi twitter hesaplarından kınama yayınlıyor. Bu olay çok komik ama ben başka bir şey sorayım: Tırnak içi “talihsiz” olarak görülen Belhanda’nın çenesinin kırılması ile ilgili Kasımpaşa ya da Veysel Sarı tarafından geçmiş olsun açıklaması okuyan ya da duyan var mı? Aslında olayın alt fikri burada yatıyor ve ben bu mevzudan masumiyet beklemiyorum.

Gelelim Kasımpaşa Maçına

Galatasaray bu maçla birlikte yeni transferleri Falcao ve Lemina ile ilk kez buluştu. Falcao’nun ilk maçında attığı ilk gol, üç puanı da getiren gol oldu. Nice gollerini görürüz umarım; şampiyonluklar, kupalar getiren!

Falcao maç, antrenman eksiği ve takımla ilk kez oynamasına rağmen geleceğe dair büyük umutlar verdi. Benim asıl merak ettiğim Lemina ve O’nun oyun hızı konusunda neler yapacağıydı. Ne yazık ki O’nu çok uzun süre izleyemedik.

Takıma gelince genel sorunlarda çok fazla düzelme olmadığı gibi bir iç saha maçı coşkusuna ulaşamadı. Hâlâ Marcao formsuz, Luyindama dağınık… Önlerindeki Nzonzi olmasa Hamza Hamzaoğlu döneminden sonraki çözülmeleri bile yaşayabilirdik. Neyse ki “sessiz dev” Nzonzi transfer edilmiş de savunma açıklarını iki maçtır tıkıyor. Ben özellikle Marcao’daki formsuzluğu anlayamadım. Geçtiğimiz sezon Benfica ve Erzurumspor maçlarındaki iki hatası hariç savunmada neredeyse hiç kritik hata yapmayan, genç yaşında savunmaya liderlik yapan Marcao tanınmaz halde. Bir an önce form tutmazsa önce Donk ve sonrasında yeni Ozan Kabak adayları stoper mevkilerinde denenmeye başlar. Luyindama da tıpkı partneri gibi. Ben toparlayacaklarına inanıyorum ama umarım bu düzelme Brugge maçıyla birlikte başlar. Yoksa Fenerbahçe maçında Jailson’la aynı düzlemde tartışılabilirler.

Yeni sezonun dördüncü maçını yaptık ve beklediğimiz Galatasaray’ı Ali Sami Yen maçlarında bile göremedik. Peki nedir sorun?

  • Muslera sezon başında hata yapma geleneğini iki yıldır bozdu. Bu güzel bir şey. Ancak modern futbolda kaleciler de hücumun parçası. Oyun kaleciden elle ya da ayakla en iyi yere başlamalı. Muslera da sorun başka, o bir türlü karar veremiyor. Bu gecikme de karşı savunmaları rahatlatıyor. Bu konu sadece yetenekle anlatılmaz… Ayaklar kötüyse eller var. Hızlı düşünürsen bir adım öne geçersin. Kısacası Muslera’nın bu konuda Türk usulü bir rahatlık yaşadığını düşünüyorum. Taffarel de yok; Fadıl hoca bu konuda Muslera’ya bir gelişim kaydettirir ise kendi kariyeri de bir atım öteye gider.
  • Stoper formsuzluğunu yukarıda yazdım, tekrara düşmeyelim.
  • Bek performansı: Her ne kadar savunma konusunda form tutmaya başlasa da hücum yönünde formsuz olmaları takımı etkiliyor. Oradan gelmeyen verim hücum başarı oranını ve sürekliliğini etkiliyor. Özellikle Mariano iki yıl boyunca sağ bekte bir oyun kurucu gibi oynuyorken, bu sezon henüz eline saz alamamamış olması korkutucu. Şimdi Linnes de yok, yani bek rotasyonu daha da eksik.
  • Rodrigues ve Henry ile iki yıldır kontra atak takımı gibi oynayan takımdan Babel gibi farklı ve daha öne çıkan özelliklere sahip ama asla stilleri benzemeyen bir sol ön oyuncuya sahip olmak da bu zorlu başlagıcı etkileyen meselelerden.
  • Afrika Kupası dönüşü az dinlenen Feghouli ve Belhanda’nın asıl formlarını bulamaması yine önemli sorunlardan.
  • Yine Afrika Kupası finaline kalan ve takımla yaz kampı yapma şansı kaçıran Diagne ile kaybedilen zaman da önemli sebeplerden bence.
  • Falcao’nun yaklaşık iki ay beklenmesi. Falcao gecikince, Hoca’nın elinde benzeri bir oyuncu da olmaması, böylr bir stilde oyuncu ile hazırlık maçları yapılamaması, ne yazık ki ilk haftaların “sadece az kayıpla atlatalım da” haftaları olmasına sebep oldu. Bu da Galatasaray’a beş puana mal oldu.

Tüm bu sıkıntılara ek olarak:

  • Hakemlerin art arda yapılan kasıtlı faulleri es geçmesi, yapılan kasıtlı faullere maç içinde olması gereken zamanda cezası kesmemesi, bundan cesaretle iyice sertleşen rakipler ve bu durumun Galatasaraylı futbolcularda yarattığı tedirginlik.
  • Yine hakemlerin “fırsat olsa da Galatasaraylı oyunculara kart versek” yaklaşımı. Yazının başlarında faul ve kart oranına değinmiştim. Ve Galatasaray’ın ruhuna işlemiş sert hücum presin de hakemlerin kart konusunda gösterdiği yaklaşımdan daha temkinli ve coşkusuz denenmek zorunda kalması.
  • Yeni ve birbirini tanımayan bir takım olarak oyun içindeki ince fırsatları kaçırmak. Özellikle Babel ile ilgili Kasımpaşa maçından dört pozisyon hatırlıyorum. Eğer sol taraftan sağ taraftaki boşlukları hızlıca görseydi atak bambaşka bir yere varacakken, o topa sahip kalıp, geriye ve yana oynamayı tercih etti. Bu gibi sıkıntıların beraber oynadıkça ve Fatih Hoca tarafından maçlar izlenip, eksikleri tespit etmesiyle düzeleceğine inanıyorum.

****

Şu bir gerçek Galatasaray üç yıldır sürekli değişim içinde. Bu değişimin son iki yılı FFP sınırlaması içinde Avrupa hedefi ve marka değeri gözetilerek yapılıyor. Geçtiğimiz sezon santrfor ve savunma hattında sıkıntılar yaşasak da bu sıkıntı orta sahadaki kısıtlılıktan ve öngörülebilirlikten kaynaklanıyordu. Orta sahaya yapılan üç takviye de dünya çapında. Bu üçlüden verim alınırsa katkıları maliyetlerinin çok üstünde olur. Orta saha bu kadar olumlu değişim adayı isimle yenilenmişken Falcao ile ileride öngörülebilirlik meselesi çözülmüş oldu. Yine sahada henüz görmemiş olsak da Andone transferi hem Falcao’ya bir alternatif oldu hem de geriye düşülen maçlarda iki santrfora dönmek teknik anlamda gerçekten yer buldu. Gomis-Eren, sadece Eren ve Diagne-Mitroglou döneminde sahaya iki santrfor kurduğunuz anda elinizdeki tek seçenek rakibi baskıya alma ve alırsan gol atarsın şeklindeydi. Galatasaray bu hamleler kullandığında sabırlı ve akılcı oyundan da vazgeçmiş oluyordu. Şimdi hem kulübe de ciddi bir alternatif hem de Falcao’nun yokluğunda ikinci bir güç var. Ayrıca Babel’siz çıkılan maçlarda rakibe göre iki santrforla çıkma opsiyonunun da doğduğunu düşünüyorum. Yine bu ekibe benim O’na karşı psikolojik duvarlarımı yıkarak gelen Adem Büyük’ü eklemek lazım. İşler sıkıştığında, baskı kurulduğunda Kayserispor maçındaki tarzda bir katkıyı bu sezon ondan en az beş kere bekliyorum.

****

Transfer konusunda kiralık oyuncu mevzusuna da ayrı bir paragraf açmak lazım. FFP’de zorlanmadan transfer yapmak için kiralık stratejisi en mantıklı olanıydı. Bunu geçtiğimiz yıl neden daha efektif değerlendiremedik bilemiyorum. Kiralık oyuncunun en büyük avantajı istenilen performansı vermezse yola devam edilmeme fırsatı. İstenilen performansa ulaşınca ise ne yazık ki opsiyon meselesi devreye giriyor. (Bu sene transferlerde opsiyon koyulmuş, bazıları makul ama bazılarını tekrar almak zor gerçekten.) Oyuncuyu tekrar piyasaya sürüp kaçırmış oluyor gibi gözüksek de bunun da yararları var. Denayer ve Henry Onyekuru’nun da opsiyonu yoktu ama Galatasaray’da geçen zamanlarında gösterdikleri performansla Lyon ve Monaco gibi takımlara transfer oldular. Kiralık oyuncuların iyi performansı, kiralık olmalarına rağmen Galatasaray’da yaşadıkları aidiyet ve bunun dışarı aktarılması bence bu sene kiralık transfer edilen Nzonzi, Seri, Lemina ve Andone transferinde etkili olmuştur. Çünkü başarının reklamı her zaman kolay olur. Bunu kulüp olarak başardığınızda da cazibe merkezi olursunuz. Emre Mor transferi içinse durum biraz farklı. O’nun gelişinde hem Fatih Hoca faktörü hem de kiralık oyuncuların Galatasaray’da gösterdiği gelişim etkili olmuştur diyebiliriz.

Gelelim Club Brugge Maçına

Özlemiyle tutuştuğumuz Devler Arenası başlıyor. Zor bir gruba düştüğümüzü ve henüz bu zorlukta bir gruba hazır olmadığımızı da biliyorum. Ama Galatasaray’ın işi yukarıları sarsmak. Bu isteği yansıttığında karşısındaki takımın gücünün önemi olmadığını çok defa gördük. Hatta ben bunca geçen yıllar hakkında şöyle düşünüyorum: Bize “lokum gibi takım”, “lokum gibi grup” gelmesin mümkünse. Boğulursak büyük denizde boğulalım. Rakiplerin çoğu belli bir dengede olduğu zaman “bu olmadı, diğer maça bakacağız, o da olmadı diğer maça bakacağız derken grup aşaması bitiveriyor. Son yıllarda çok “ballı, lokumlu kuralar” gördük ama netice bizi uzun süredir memnun etmedi. Benim için Şampiyonlar Ligi’nin en önemli unsuru grubun zayıf görülen takımı. Daha önce de gördük ki zayıf halkaya konsantre olup başarılı olunca diğer güçlü rakiplere çıkarken daha çok Galatasaray gibi olabiliyoruz. Şunu demek istiyorum: Club Brugge maçını kaybetsek, onun yerine Real Madrid deplasmanından puan alacağız diyebilir miyiz? Diyemeyeceğimiz için Brugge maçı bu tarz gruplarda en önemlisi. O yüzden ilk maçımız benim için Juventus’u eleyerek geçtiğimiz sezondaki Kopenhag maçıdır. Yani Club Brugge maçlarını dört ya da altı puanla geçmeyi başaralım, UEFA Avrupa Ligi biletini cebimize koyalım, gerisini Galatasaray efsanesi olmak isteyenlere bırakalım.

****

Avrupa futbolunu çok fazla takip edemiyorum. Brugge takımının hafta sonu oynadığı maça da yazıdan sonra o da belki bakabilirim. Takip eden arkadaşların yorumları ve son Diagne transferine bakarsak çok rahat durumda olmadıklarını görürüz. Bu verilere rağmen kolay gol yemedikleri gibi gol atamadıkları sadece bir maç var. Tabii Şampiyonlar Ligi bambaşka arena, o atmosferin motivasyonuyla olumlu olumsuz çok uç performanslar çıkabiliyor. Umarım Brugge takımı yarınki maçta olumsuz uçta olur.

Galatasaray’a gelince; geçen yıl kolay gözüken gruba çok iyi bir başlangıç yapıp bizi havaya soktu. Sonrasında ligdeki ilk yarı deplasmanlarında olduğu gibi aksilikleri çeviremeyen hüviyete girip, saha içinde sürekli; özellikle de defans dizilişi değiştiren bir takıma büründü Galatasaray. Rakipleri de iyi analiz edince ilk maç ve içerideki Schalke maçından muzice şartlarda alınan bir puan dışında puan ekleyemedik. O maç da belki Ozan Kabak’ın kariyer hikâyesi için oynandı diyeceğiz gelecekte. Şöyle bir bakınca Şampiyonlar Ligi maçlarında her mevkiiden kadro sıkıntısı çekmişiz, öne çıkan santrfor ama asıl sıkıntı ise stoper pozisyonunda görmüşüz. İki stoperli, üç stoperli derken Donk, Maicon, Serdar Aziz, Ozan Kabak’tan olabilecek her versiyonu sahaya sürdüğünü görmüşüz Fatih Hoca’nın… Bu istikrarsızlığın sonucunu da puan durumunda görmüşüz. Kısacası Şampiyonlar Ligi’nde hücum hattınız ne kadar. Bizim bu sene başında en çekindiğimiz ve rotasyonu en dar olan mevki stoper pozisyonu. Formundan en çok korktuğumuz ikinci mevkii de bek pozisyonları. Kısacası bizim gruptaki performansımızı defans hattımız belirleyecek.

Diyeceksiniz ki savunma hücum da başlar. Tabii ki daha gelişmiş santrforunuz varsa, daha iyi orta sahanız varsa savunmanın olumlu potansiyeli de o kadar artar. Tekrar geçen senenin maçlarını gözden geçirdiğimizde o kadar aksiliğe rağmen özellikle 0-0 anlarında maçları alacak pozisyonlar, Sinan, Eren ve Onyekuru’ya geldi ama ne yazık ki kendilerine verilen şansı değerlendiremediler. İşte şimdi elimizde Falcao gibi, Babel gibi gole yakın ve winner değerler var. Bu sefer fırsatları o kadar kolay harcayacağımızı düşünmüyorum.

Sonsöz

Konular birikince yazı da uzadı kusuruma bakmayın. Önümüzde büyük mücadele haftaları var. Federasyon eliyle yapılan açık mobbing vereceğimiz en büyük cevap, onlara rağmen aldığımız Avrupa başarılarıyla gelecektir. Yarın bunun ilk adımı olsun, sonra da yolumuz açık olsun!

İyi ki varsın Galatasaray!

Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye

Yeni açtığımız ana hesabı takip edin ve gücümüze güç katın: https://twitter.com/3numaraliuyecom

Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/

İnstagram: https://www.instagram.com/3numaraliuye/

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız