Uyumsuz Saray

0
533

Bir Galatasaray taraftarı olarak ilk beklentim keyif veren, mücadele eden ve rakiplerinin saygısını kazanan bir takım izlemek. Bugün ilk yarıda bunun tam tersi bir Galatasaray izledik. Sezon başıdır, yeni bir takımdır deyip yapılmak istenene bakıp geleceğe umutla bakabilirdik. Ancak ilk yarıda ne bir “yapılmak istenen” gözledik ne de başka bir şey… Maçın başında Ümraniyespor’un hatasında Seferoviç’in anlamsız pas girişimi nedeniyle öne geçme bonusunu tepmiş olduk. Sonrasında Galatasaray’ın savunmadan topla çıkmak isteyip, bek oyuncularımızı taca çıkarmayı başarmasını izledik! Takım savunmadan topla çıkmaya çalışıyor ama sanki ekip ilk kez bir araya gelmiş. Savunmadan çıkışlar tamamen Ümraniye’nin işine geliyor. Bu görüntü yerine santrfora şişirilen topun arkasına geçip pozisyon almak bile daha gerçekçi duruyor. Gerçekten inanılmaz bir ilk yarı izledik!

****

Özellikle ilk yarıda tek tek futbolcuları performansını değerlendirsek, geçer not alan oyuncu üçü geçmez. Ancak bu kötü performansların kaynağı da sadece futbolcuya bağlanamaz. Hem müzikle hem de futbolla ilgilenen birisi olarak bu iki sanatı birbirine çok benzetmişimdir. İkisinin de en önemli unsuru ritim. Eğer doğru ritmi yakalar ve eşlik etmeye başlarsanız yaptıklarınızı düşünmenize gerek yok. Konsere ya da maça hazırlık sürecinde hazırladığınız kaslarınız görevlerini otomatik olarak yapmaya başlar. Aksi olursa -her enstrüman sahibi-, -her futbolcu- birbirini suçlamaya başlar. Galatasaray o kadar ritimden uzak bir ilk yarı geçirdi ki kimsenin bir fark yaratması beklenemezdi.

Müzikte şef, futbolda teknik direktör takımın ritmini oluşturan yegâne unsurdur. Onların seçimleri ürünün işlerliğini ortaya koyar. Konsere ya da maça hazırlanırken aksaklıkları tespit eder, gerekirse sadeleşmeye gidilir en iyi noktalar üzerine odaklanırlar. Ritimsiz oyun takımı o kadar etkiledi ki bazı oyunucların bugüne kadar ki en kötü performanslarını izledik ilk yarıda.

Okan Hoca 3 tane resmi maç oynattı takımına. Ben Giresunspor maçını izleyemedim. Diğer iki deplasman maçına “hele bir maça çıkalım, gerekirse sonradan hallederiz.” gibi bir anlayışla çıktı. Antalya maçında ,bu maçta şans ve Gomis yanımızdaydı. Giresunspor maçında ise değildi. Bakınca üç maçtan birer puan almış olmak en olması gerekendi gibi geliyor.

Büyük Takım Kötü De Olsa Kazanmanın Yolunu Bulmalı

Lig uzun maraton. Bazen iyi oynarken kaybedebilirsiniz. Bazen de kötü oynarken kazanabilirsiniz. İyi oynadıklarınızın çoğunu kazanıp, kötü oynadıklarınızdan fazla puan çıkarırsanız şampiyon olursunuz. Kötü oynarken eksilerinizi giderip şampiyonluk oyununa geçersiniz. Dilerim ki Galatasaray’ın Gomis’le kazandığı 6 puan şampiyonluk yoluna bizi taşısın.

Takımın Şefi Teknik Direktördür

Her ne kadar topu çizgiden geçiren, geçmesini önleyen oyuncular olsa da bu sürecin en önemli unsuru bence teknik direktörlerdir. Eldeki malzemeye göre oyun, hedef belirleme onların çizdikleri haritaya göre olur. Bazı oyunculara dokunuş yaparlar. Kendi orkestralarını kurarlar. Sahaya kendi bakışını temsil eden oyuncuları sürer ve sonucun üzüntüsünü ya da sevincini karşılarlar. Ben Okan Hoca’dan henüz bir dokunuş görmedim. Ancak yeni transferler bir dokunuş yaparsa hoca belki sürecin bir parçası olabilir.

İlk Yarıyı Çöpe Atan Galatasaray

Galatasaray gibi bir takımın bir devreyi boşa geçirmek yerine öne geçip bir güven haline geçmeyi hedeflemesi gerekir. Galatasaray koca bir ilk yarıyı çöpe attıktan sonra ikinci yarıya Emre Akbaba-Mertens değişikliği ile başladı. Bu değişiklikten sonra oyuna bir ağırlık koyup rakibi hataya zorlamaya başladı. Bunlardan birisinde Seferoviç’in topu direkte patladı, dönen topu da içeri bırakamayınca öne geçme fırsatını kaçırmış olduk. Maçta bir ritim ortaya çıktı ve Kerem de oyuna dahil olmaya başladı derken Kerem-Emre Kılınç değişikliği geldi. Hız kesen bu değişikliğin ardından ara ara Ümraniyespor da etkili kontrataklar yapmaya başladı. Oyuna Gomis, Cicaldau ve Barış Alper Yılmaz girdiğinde oğlum “Baba, ister misin Gomis yine son dakikalarda gol atsın?” dedi. İçimden “gol yemeyelim de” dedim. Ama “Gomis değil de Mertens atar.” gibi geliyor diye cevap verdim. Netice de 37 yaşındaki Gomis gol açlığında Seferoviç’e nazire yaparcasına bir istekle yaptığı vuruşla galibiyeti getirdi. Golcü oyuncunun ilk işi gol atmak. Eğer pozisyon gerektiğinde asist de yapabiliyorsa o da onun süsü olur. Umarım bugün maçın başında kaçırdığı pozisyon Seferoviç’in bugüne has bir kararıdır. Zira Galatasaray’ın santrforu kararlı bir oyuncu olmalıdır.

Torreira-Mertens

Galatasaray’ın uzun süredir “mıy mıy” giden bir oyunu var. Sembolü aslan olan takıma hiç yakışmıyor. Bugün Torreira buna ilk isyan edenlerdendi. Mertens oyuna girdikten sonra kalitesini daha da ortaya çıkardı. Yeni transferlerin sahaya koyacağı ağırlık hem takımın kaderini hem de kötü gözüken ama daha iyi olma potansiyeli olan oyuncuların kaderini değiştirecek gibi. Mertens, Elmander’in yaptığı katkının bir benzerini farklı estetik unsurlarla bize izletecek. Rakipler ona önlem almakta zorlanırken, açtığı alanlarla ve yaptığı baskılarla orta saha oyuncularımızın performanslarını yükselteceğine inanıyorum.

Sonsöz

Bugün sahanın en iyilerinden birisinin Boey olması beni çok düşündürdü. Galatasaray ya çok ağır bir kamp dönemi geçirdi ya da kötü bir hazırlık süreci geçirdi diye düşündüm. Yoksa takımla kamp yapmayan bir oyuncu nasıl olur da diğerlerinden daha iyi bir performans ortaya koyar. Umarım ilk seçenek geçerlidir. Takım çok çalışmış ve ağır kampın tutukluğunu yaşıyordur. Ve umarım kampın olumsuzlukları geçtikçe güzel şarkılar söyletir bize. Galatasaray’la kalın!

Blog’un kuruluş amacı ve hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/ yazısını mutlaka okuyun!

Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye

Facebook: https://www.facebook.com/3numaraliuye/

İnstagram: https://www.instagram.com/3numaraliuye/

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız