Kibirsaray

0
895

23 Mart 2019 Cumartesi günü Galatasaray’a gönül verenlerin en mutsuz olduğu günlerden biri oldu kanımca. Galatasaraylı olduğunu iddia eden ve bunu en yüksek resmi belgeyle temsil edenler, Galatasaray ruhuna aykırı ve geleceğine zarar verecek tartışmalara neden oldu. Bu ne Ali Sami Yen’de derbi kaybetmeye ne de son dakikada direkleri aşamayıp galibiyeti kaçırdığımız bir maça benziyordu.

Geldiğimiz nokta Galatasaray’ın “ileri demokrasisinin”; “kişisel çatışma”, “kişisel çıkar”, “bizden başkası başarılı olmasın” gibi yaklaşımlar;
“rövanşist güdümler”ve “kibir” gibi duygularla çözülmüş olduğunu gösterdi. Mevcut tüzüğün çağa uygun olmadığını zaten herkes biliyordu. Koca Galatasaray’ın kaderinin belirlenmesinde oylamaya katılan üye sayısı ve oylama biçimindeki sıkıntılarda son genel kurula tuz biber ekti. Yaklaşık 10 bin üyesinin olduğu kulübün yine yaklaşık 1800 kişiyle genel kurul yapması sonrasında kritik oylamaların toplam 750 kişiden aşağıya inen oranlarla oylanması ne kadar acı. Aynı şekilde bu kadar insanın kartlarını kaldırıp oy kullanmaları, sağlıklı sayım yapılamaması neticesinde sağa sola ayrılmaları daha da acı değil mi? Koskoca Galatasaray’dan bahsediyoruz, elektronik oylama yapılması gerçekten bu kadar mı zor? Yoksa açık oylamada grupları denetlemek ve mahalle baskısına yol açmak bazılarının işine mi geliyor? Hani anayasa referandumu için iktidar partisi kabinlere üçer dörder milletvekiliyle girip farklı bir denetleme mekanizması uygulamıştı ya; bu Galatasaray’da gelenekmiş zaten, yeni fark ettim. Bunun dışında yaklaşık 18 saat süren ve sonunda oylama yapılan bir genel kuruldan söz ediyoruz. Gerçekten o hengâmeye dayanmak ve sonuna kadar kalmak kolay değil. Kalanlar da ya aşk ile ya da başka hesaplarla kalırlar.

****

Evet, tüzük değişmeli, üye olma sistemi değişmeli, oy kullanma yöntemi değişmeli daha çağdaş ve katılımcı hale getirilmeli; yeni üyeler Galatasaray dışında başka kimseye gebe kalmadan üye yapılmalı. Aslında mevcut referans uygulaması güzel de, o referanslar duygusal ya da farklı beklentilere teslimiyete neden olacaksa başka yollar bulunmalı. Galatasaray Lisesi kontenjanları sorgusuz, sualsiz üye alımlarında kullanmamalı. Belki abartı gelecek size ama ufak bir sınav bile yapılabilir. Yanlış anlaşılmasın bu sınav sadece liselilere değil, tüm üye adaylarına yapılmalı. Çünkü Galatasaray’a üye olmak Galatasaray’ı bilmeyi de gerektirir. Ayrıca başka takımları tuttukları ispat edilenler derhal üyelikten çıkarılmalı ve durumları ifşa edilmeli. Günümüzde sosyal medya, çevre derken bu tarz şeylerin gizli kalması pek mümkün olmuyor.

Bu konuda yazılacak çok şey var ama benim ilgi ve bilgi alanımı aşıyor açıkçası. Ayrı bir uzmanlık ve emek istiyor. Ancak taraftarlar arasında üye olma konusunda isteklilere yol açması için bazı önerilerim var:

  • Galatasaray’a katkı yapacak proje yarışmaları düzenlenebilir. Bu yarışmalar neticesinde dereceye girenlere üyelik ödül olarak sunulabilir.
  • Galatasaray adına istikrarlı sosyal sorumluluk projeleri yerine getirenler üye yapılabilir.
  • Galatasaray marşları gibi yarışmalar düzenlenebilir ve kazananlar üyelikle mükâfatlandırılabilir.
  • Galatasaray Store için tasarım yarışmaları düzenlenebilir ve yine dereceye girenler üyelikle ödüllendirilir.

Kısacası üretime ve aidiyete dönük çalışmalarla kulübe resmi ilgi arttırılmış olur. Hem maddi hem de manevi kazanç elde edilirken yaratıcı kişiler de kulübe kazandırılmış olur.

İbra Tartışmaları

İbra tartışmaları Galatasaray gündemini yeterince aldı. Söylenecek şeylerin çoğu söylendi, hukuki yollar, psikolojik kartlar ortalığa döküldü. Herkesin demokratik hakkına saygı duymakla beraber ben bu ibrasızlık meselesinde ortaya çıkan tablodan rahatsız oldum.

  • Bir taraftar olarak öncelikle ne ibra edenlerin ne de ibrasızlık verenlerin çoğunu samimi bulmuyorum. Galatasaray’ın geleceğinden çok kişisel meseleleri oyladıklarını düşünüyorum. Sitemizde yaptığımız söyleşilerde de hep yokluyorum, kulübün içinde çok ciddi bir gerginlik var ve ben bu konudan çok fazla rahatsızım.
  • Mevcut yönetim ile ilgili olumlu ve olumsuz eleştirilerimi hem diğer yazılarımda hem de sosyal medyada daha önce belirttim, özellikle iletişim, temsil, sansür, transfer, siyasete yakın olma stratejisi gibi konularda. Fakat ibrasızlık kararının verenlerin çoğunun bu verileri değerlendirdiğine inanmıyorum. Eğer bu konularda bu kadar tutkun olsalardı başarısız Dursun Özbek dönemi bu kadar rahat geçmez ve onlara da aynı tepkiyi gösterirlerdi. Ancak Cengiz ve ekibinin kağıt üstünde bir eksikleri yoksa -ki varsa mali olarak da ibra edilmemeleri gerekirdi- idari ibrasızlığı çok saçma buluyorum. Ve yine Dursun Özbek yönetiminde yaşanan süreci göz önünde bulundurunca bu ibrasızlığın çok tutarsız olduğunu düşünüyorum. Eğer eleştirileriniz varsa Galatasaray’ı bu kritik dönemde kaosa sürüklememek için kürsü hakkınızı yapılan hatalara ve eleştirilere kullanırsınız. Ardından da tarafsız kalır hem onaylamadığınızı hem de Galatasaray’ı kaosa sokmak istemediğinizi gösterirsiniz. Tabii amacınız gerçekten Galatasaray’a fayda güdüyorsa.
  • Galatasaray’da her dönemde memnuniyetsiz olma çabasında muhalifler var. Bu kulüp bildiğimiz Galatasaray seviyesindeyse seçime kadar gerekli tartışmalar yapılır, seçimden sonra Galatasaray’ın başarısına odaklanılır. Yok yine de seçilenlere güven duyulmuyor ve değişimi isteniyorsa böyle satranç hamleleri yerine açıkça bir imza kampanyasıyla seçim kararı aldırır ve aday olursunuz. “Biz geleceğiz ve beğenmediklerimiz şeylerin yerine bunları, bunları yapacağız” diye anlatırsınız. Ama birileri seçilsin ve arka planda da “Galatasaray içinde “derin bir zümreye bağlı” hareket etsin diyorsanız samimi değilsiniz. Yani Galatasaray’ın iyiliğinin sizden geçtiğini düşünüyorsanız eğer yönetme cesaretine sahip olacak ve kendinizi göstereceksiniz. Yok eğer cesaretiniz yoksa “ben bir oydan fazlasıyım” tavırlarına gerek yok. Nasıl ki futbolcu maçı sırasında yuhalanmasın, böylece performansı düşmesin istiyoruz; seçilmiş insanlara da önce bir destek olmalıyız ki odakları sadece Galatasaray’ın başarısı olabilsin ve neler yapabileceklerini görelim. Seçildikleri gibi muhalefete başlamak niyetin sanki “üzüm yemek değil de bağcı dövmek” gibi olduğu izlenimini veriyor.
  • Dursun Özbek’in ibrasızlıkta eşiyle birlikte kullandığı oyu görünce de çoğu Galatasaraylı gibi yanılmadığımı gördüm. Sonuçta başarısız olmuş bir başkanın hâlâ gerçeklere direndiğini görüyorum. Ve yine kişisel hırslarını bırakmamış olduğunu görüyorum. Başkanlık yapmış birisinin Beşiktaşlı olduğu iddia edilen eşiyle birlikte bu oylamada oy kullanması şık olmadı. Mustafa Cengiz yönetimi olur da başarısız olursa bu bir şeyi değiştirmez ki. Siz sonuçta bu kulübü kötü yönettiniz, Riva ve Florya konusunda yanlış yönlendirdiniz ve Galatasaraylılara parmak gösterdiniz.

Oysa Ne Çok Sevdik Galatasaray’ı ve Ufkunu

Yazılarımı yazarken oldukça rahatım çünkü sadece kendimi temsil ediyorum. Camiaya farklı gözle bakmaya başladıktan sonra şunu gördüm; Galatasaray’da içerisinde çoğu insanın bir “abisi” var. Bu “abilikler” bazen duygusal bazen de çıkar odaklı beklentiler doğuruyor. Oysa Galatasaraylı özgür olmalı, gördüğünü söylemeli, sağ duyulu olmalı – zamanlamasını ona göre yapmalı; kibar olmalı, kendini diğerlerinden üstün görmemeli, hakaret etmemeli, kavga etmemeli; bunlardan birisi eksikse Galatasaray’ın kapısından geçmemeli. Ayrıca kibirli olmamalı; inanın çoğu üyemizi dinlerken yüzlerinden kibir aktığını görüyorum. Galatasaraylı ayrıştırıcı değil, birleştirici olmalı. Ülkenin hali ortada, tamam “Türkiye’dir Galatasaray” ama o kadar da değil. Tevfik Fikret’ten, Sakallı Celâl’den , Ali Sami Yen’den bahsediyorsak Galatasaray başka olmalı.

Ben Ali Sami Yen’in ufkunu, Asım Tevfik’in organizatörlüğünü, Emin Bülent’in duygusallığını koklamış bir camiaya gördüklerimi yakıştıramıyorum.

Evet Galatasaray Mektebi Sultani’nin içinden doğmuş bir kulüptür. Ancak şu unutulmasın; “Lise” bu kulübü kurmamıştır. Lise geniş çerçeveli bir eğitim ocağı olarak içinden böyle bir oluşum doğurmuştur. Devamında da o spor kulübüne sporcu olarak öz kaynak sağlamış aradaki bağlar sağlamlaşmış ve lise kulübün hem ismini hem de amblemini almıştır. Yani aslında görülenden farklı bir ilişki var. Buradan lise ve üyelik meselelerine gitmek yerine başka yoldan ilerleyeceğim.

Kulübün kitleselleşmesi olayı ise öyle birden olmamıştır. Gündüz Baba’lar, Brian Birchler, Metin Oktay’lar olmasa ilk 50 yıl, sonrasında Derwall’le başlayan ve Fatih Terim’le biten içinden Hagi’lerin, Bülent’lerin, Hakan’ların, Prekazi’lerin geçtiği UEFA’ya varan süreç olmasa Galatasaray’ın bugünkü haline gelmesi çok zordu. Bu kısmı kendimden defalarca örneklendirdim yazılarımda, sizler de ilk nasıl Galatasaraylı olduğunuzu gözden geçirebilirsiniz. Ben size bir Metin Oktay diyaloğu anlatayım:

Geçtiğimiz sömestre tatilinde oğlumun ilk karnesini almasına tanık olmak için okuluna gittim. Orada oğlumun Fenerbahçeli bir arkadaşının Galatasaraylı dedesiyle Galatasaray üzerine sohbet ediyorduk. Birden kızı araya girdi: “Baba, sen İstanbul’da Beşiktaş’ın göbeğinde otururken nasıl oldu da Galatasaraylı oldun?” dedi. Babası, “Metin Oktay” dedi ve gözleri parladı. Metin Oktay’ı izlerken ne kadar hayran olduklarını, sahada mücadelesini, tekniğini, centilmenliğini anlattı. Çok benzer örnek duydum Metin Oktay’la ilgili ama bu benim bizzat yaşadığım bir olay. Yani Galatasaraylılık sadece “lise” ruhu ile değil, uzun yıllardır sahadaki temsille de besliyor. Eğer Galatasaraylılığı bir “lise” tekeline almaya kalkarsanız Metin Oktay’ları ve diğer Galatasaray efsanelerini başka bir kategoriye koymanız gerekir. Onlar “lise” için kurulmuş bir “sirk oyuncusu değil”; bizzat savaşan, gücünü bizzat tarihinden alan, Galatasaray markasını bir yerden alıp daha öteye taşıyan birer kahramandı; ve onların kanının hızlı akmasını sağlayan en önemli unsurlardan birisi Galatasaray taraftarıydı. Dolayısıyla bu taraftarı yadsıyamazsınız, eğer yadsıyıp küstürürseniz dünyaya meydan okuyan bir kulüp değil akşama viski muhabbeti yaptığınız bir “şehir kulübüne” sahip olursunuz. O da kimseye keyif vermez.

*****

Ben Ali Sami Yen’e ve ufkuna aşık oldum,

Ben “his takımı” tümcesini yazan Gündüz Baba’ya aşık oldum,

Ben her türlü özelliğiyle diğer rakipleri kıskandıran Metin Oktay’a aşık oldum,

Ben futbolculuğu “güneşin sofrası” yapmak isteyen ve bu uğurda kendini zor bir mücadeleye atan Metin Kurt’a aşık oldum,

Ben “biz bu takımı İstanbul’da 5-0 yeneriz” dedirten ruha aşık oldum,

Ben Hagi’nin, Prekazi’nin Galatasaray formasıyla “olmazları oldurmasına” aşık oldum,

Ben 14 sene bekleyen abilerimizin sabırlarının, sokaklara taşmasına aşık oldum!

Benim Galatasaray’ım bu değil; artık çıkın şu karanlık kuyulardan. Dedikodularınızla, kişisel hesaplaşmalarınızla başka yerde uğraşın! Kibirinizi bu camianın önünde büyütecekseniz gidin kendinize “Kibirsaray” diye bir takım kurun. “Fansız”, “taraftarsız”, “müşterisiz”, başarıdan başarıya koşun.

Burası Galatasaray kulübü ve siz de bu kulübün belgeli temsilcilerisiniz, Ali Sami Yen’lerin mirasının hakkını verin!

Twitter: http://twitter.com/3numaraliuye

Yeni açtığımız ana hesabı takip edin ve gücümüze güç katın: https://twitter.com/3numaraliuyecom

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız