Organize mi kötülük?

0
564

Bazen, durumu etraflıca gözlemlemekte fayda var. Bağırışın, çağırışın, seslerin yükseldiği, gerilimin arttığı, kaosun oluştuğu ortamda, bir adım geri çekilip, resmin bütününü görmek gerekli. Ben de 4 lig maçı, bir Şampiyonlar ligi maçı ve iki milli maç arasını kapsayan bu dönemde, yazmadan bekledim. Sabırla, hatta transfer sezonunun başından beri, sabırla bekledim…

Galatasaray’a karşı linç kampanyası tüm hızıyla sürerken, yazmak konusunda tereddüde kapılabiliyorsunuz; “Aman, acaba yazarken, kantarın topuzunu kaçırabilir miyim?” diye. Sonunda yazmak durumunda kalıyorsunuz. Çünkü bu aşk, bu tutku Galatasaray’a karşı ve sınırı olmayan bir şey bizlerde. Tabi ki haktan ve haklıdan yana da olacağız. Ancak, apaçık bir düşmanlık karşısında susmak oturup beklemek bize göre değil. Türk futbolunun, belki de spor tarihinin en büyük linç kampanyasına direnen 30 milyon taraftarın sesi olmamız gerekiyor.

Öyle bir linç kampanyası ki, finansmanı Türkiye’nin en büyük holdinginden, dizaynı ise siyasetten geliyor.

Hangi kulübe sevgi beslerse beslesin, saf ve temiz duygularla yaşanan, taraftarlık ruhunu zedeleyen bir linç. Bu linç kimin hoşuna gidiyorsa, bence o kişi taraftar değil bu linci oluşturan oluşumun, menfaat ve yancısıdır. Bizler bu ülkenin en eski ve köklü spor kültürüne sahipken, üzerimize atılan iğrenç yakıştırmaların, terörize iftiraların, kaynağı belli sonucu ise üzücüdür. Hak etmediğimiz bu linç kampanyası, algı, iftira, şaşırtmaca, ters manyel üzerine kuruludur. Ve buradan sadece Galatasaraylılara değil tüm Türk sporseverlere açık çağrımdır;

Bu linç kampanyası, haksızdır, birgün döner sizi de bulur. Desteklemeyin, doğrudan yana olun…

Aslına bakıldığında, bu kampanyanın temel amacı yine maalesef ki endüstriyel futbol üzerine kurulu.

Ekonomik, maddi ve finansman gücün, günümüzde neredeyse her şeyi ifade ettiği bir ortamda, futbol da bu değerler üzerine bir istikamete gitmekte. Zira öyle olmasaydı, bizler hala farklı takımları desteklerken, aynı tribünlerde bir arada oturan taraftarlar olacaktık.

Bugün, taraftarı, gönülden bağlı birey değil de tamamen müşteri olarak gören sistem, sporun güzelliklerini ayaklarının altında çiğnemektedir.

İşte bu mantıksal yapı sonucu, doğal işleyiş içinde başarılar ve taraftarın itici gücü sonucu ülkenin futbolda ekonomik kalkınmasını neredeyse tek başına kazanacak olan Galatasaray’ı durdurmak gerekiyordu. Oysa durdurmaya çalışmak yerine, keşke hep beraber bu güce kavuşmak için, sportif açıdan rekabet edilseydi. Birbirimizin gücünü birbirimizi yükseltmek için kullansaydık.  Önümüzdeki yıllarda FFP etkisi ile artık iflasa sürükleneceğini gören şike erbabı camia, geçmiş yönetimleri ile hesaplaşmak gibi akılcı bir yol izleyeceğine, başarılı olanı baltalamak gibi âcizane bir düşünceye girdi.

Bunun için TFF ve kurullarının istenen biçimde yapılandırılması gerekiyordu ki burada imdada siyaset yetişti. Hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi savunan hiçbir ülkede olmayacak bir şey oldu ve olamayacak biri TFF Başkanı oldu. O da baştan aşağıya fanatik bir yapılanma ile tüm kurulları linç kampanyasını hizmet edecek şekilde oluşturdu.

Keza, geçmiş yıldan, Kulüpler Birliği verilen emirler ile saldırmaya hazırdı.

Nihayet düğmeye basıldı!

Önce transfer sezonunda sosyal medya trolleri ile yönetim karşıtı algılar, sonra (sözde Galatasaray lehine hata yapan) hakemlerin derdest edilmesi, ardı ardına teknik ekibe cezalar, maçlarda inanılmaz kararlar, 1905 faciası ve sicil konusu. Kendi çirkin tarihlerine bakmadan UEFA’ya arsızca yazılar gönderilmesi. Bu arada, nasıl Profesör olduğu bizce malum kişilerin, sözde gazeteci, radyocu ve televizyoncuların, taraftar grubu adı altında kin ve düşmanlık yayan sosyal medya hesaplarının ve kişilerin, ara vermeden saldırması. Başka maçlarda, kafaları resmen ezildiği halde sesini çıkarmayan/çıkaramayan ama Galatasaray maçlarında, en basit hatada, maçın bu hatadan kaybedildiği algısını yayan başkan ve hocalar.  Aklı olanın kabul edemeyeceği, mesnetsiz bir yabancı sınırı ve daha ilk dört kıtasını bile “ezbere bilmeyenlerin” başını çektiği İstiklal Marşı ajitasyonu.

Tabi siyaset kanadından da Emlak Bank bombası. Arka arkaya, hiç aman vermeden gelen saldırı furyası.

Ve tabi ki saçma sapan, Hedef 29 gibi çocukların bile ikna edilemeyeceği, biz yaptık olduya getirilmeye çalışılan bir müptezellik mevzusu.

İnanın yazarken bile yoruluyor insan. Hepsi, aklınıza bile gelemeyebiliyor.

Amaç, önce Fatih Terim ve ekibini sahada ve saha dışında yıldırmak, yönetimi yalnızlaştırmak, Galatasaray’ın odağını dağıtıp sportif başarılarının önüne geçip, durdurmak. Akabinde doğacak ekonomik rantlardan yararlanarak içinde bulundukları batık durumdan kendilerini kurtarmak.

Yukarıda bahsettiğim gibi, acizane bir proje. Kısa vadede başarılı olabilir belki ama uzun vadede Türk Futbolu kaybedecektir. Nitekim ilk emareleri de gözükmüştür; Avrupa’da 4 maç ve sadece bir puan. Yakın gelecekte, Süper lig şampiyonunun, Şampiyonlar ligine ön eleme oynamadan katılamaması riski…

Türkiye’nin en büyük holdingine sahip olmanın verdiği sınırsız güç ve finansal kaynağın, geçmişteki ekonomik başarısızlıkları gölgelemek adına kullanılması, bugün olmasa da elbet bir gün o holdinge zarar verecektir. İnsanları ahmak yerine koyanlar muhakkak ki en ahmak olanlardır. Bir ağızdan başlayan, bir gün biri bitip, yarın bir diğeri avaz avaz bağıran ve buradan çıkan kakafoninin yönetmenleri, elbette bizce bilinmektedir. Yerden yere vurulan Galatasaray camiası şüphesiz ki gereken cevabı vermektedir ve vermeye devam edecektir.

Bu noktada, mevcut Galatasaray yönetimine bir parantez açmakta fayda var.

Yönetim, belki çok naif ve saygılı olduğundan belki içinde bulunulan ağır ekonomik operasyonun aksamasından çekindiğinden ya da belki bu “organize kötülük” ile bazı menfaatlerinin paralel olmasından dolayı, yeterli tepkiyi verememektedir. Ben bu satırlarda daima, yönetimi, yeri geldiğinde eleştiren yeri geldiğinde de takdir eden bir taraftarım. Ama bu pozisyonda gösterilen zafiyetin, Fatih Hoca üstünde baskı oluşturduğunu da gözlemliyorum.

Bir noktada artık, gerekirse hükümetin adaletli olabileceğine inandıkları makamlarını ve gerekse uluslararası sportif kuruluşları devreye sokma vakitleri gelmiştir ve hatta geçmektedir. Bunun için mutlaka dünyayı bilen, geniş vizyona sahip, Galatasaray aşığı, bir basın sözcüsüne ivedilikle ihtiyaç var.

Galatasararay’ yıkmayı umdukları, aksine bizi kenetleyen bu linç operasyonu, aslında yönetimin liderliğinde çok daha rahatlıkla bertaraf edilebilecek bir yapıdır. Ancak ciddi bir çalışma ve kararlılık gerektirir. Bizler, her ne olursa olsun, futbolun saha içinde oynanması gerektiğine inanan ve bunun için çabalayan sporseverleriz. Yenmek de yenilmek de, şampiyon olmak da küme düşmek de vardır sporun içinde. Gayet tabi şampiyonlukları arzularız ama adalet olmadığı yerde hiçbir sonucun meşruluğu olmayacaktır. En azından vicdanlarda…

Biraz da saha içine gelelim

Aslında iyi bir transfer dönemi geçirdik. Stoper mevkisinde, genç ve yerli bir alternatif dışında kusursuza yakın bir kadro mühendisliği ortaya konuldu. FFP baskısı altında, yapılan transferler gayet iyi olmakla beraber, çok iyi bir dönem diyemememizin tek sebebi, yaşanan gecikmelerdi. Sahada oynanan futboldan, birlikte oynama alışkanlığının yerleşmediği çok net belli oluyor ve istenen seviyede futbol oynanmasını engelliyor. Tüm yeni transferlerin kampı bir arada geçirememesi önemli bir dezavantaj. Fiziksel yüklemeler de daha henüz form durumunu optimize edecek seviyede değil. Ama Fatih Hoca klasiğidir; bazıları gibi hızlı koşup sonunu getiremeyen bir takım yerine “Arap atı” gibi koştukça açılan, ligin boyu kısaldıkça maksimum verime ulaşan bir ekip oluşturmuştur daima.

Bu sebeple, her maç daha iyi olacağız. Birlikte oynadıkça ve fizik seviye arttıkça, iyi bir futbolcu gurubu ile birlikte göze hoş gelen futbolu keyifle izleyeceğiz. Tabi hakemler ve federasyon müsaade ederse.

Galatasaray’ın başında Fatih Hoca bulunduğu müddetçe, hiç şüphe yok ki, Galatasaray şampiyonluğun bir numaralı adayıdır. Fatih Hoca, ilerleyen haftalarda elindeki derin kadro ile mutlaka uygun varyasyonları sahaya koyacaktır. Yalnız yardımcılarının yeterlilikleri konusundaki sıkıntıları atlamamak lazım. Ben halihazırda daha yetkin ve hakim bir yardımcının kulübede bulunması konusunda ısrarcıyım. Hasan Şaş, öfke sorununu çözebilse burada da rahat olabilirdik aslında.

Şampiyonlar Ligi’nde, birçok kişi çok zor kura çektik demekteyse de ben ümitvarım. Hiçbir maç oynanmadan kazanılamaz. Lige kötü başlamadığımız, Brugge maçının ardından ilk oynayacağımız maçta galibiyet alabilirsek, ileriye dönük daha sağlıklı değerlendirmeleri elbette yapabiliriz. Bu arada Belhanda’nın da sağlık durumu da umarım hızla iyileşir. Çünkü ona ve şu an hala istenen ritmi yakalayamayan Fegholi’ye ciddi manada ihtiyacımız var. Sene başı olmasına rağmen Muslera, Babel, Nzonzi iyi başlayan isimler. Haftalar geçtikçe bu isimlerin sayıları artacaktır.

Lig şampiyonluğu için normal şartlarda şu an bir rakip görmüyorum açıkçası. Belki Trabzonspor bu yıl çıkış yapabilir. Hakemlerin desteklediği suyun karşı yakası, imitasyon efsane hocaları ile klasik olarak 10-12 hafta sonra gözle görülür bir düşüş yaşayacaktır. Proje takımı ve eski hocasının yeni takımı ilk üçe giremeden ligi tamamlar diye düşünüyorum.

Giriş satırlarımda nitelendirdiğim linç kampanyası ya da Fatih Hocanın deyimi ile “Organize kötülük” ile yapılacak mücadele, ligin sonunun ne kadar erken geleceğini gösterecektir.

Bu gerilimin sonucu, birilerinin canının yanmaması en büyük dileğimizdir. Yapılan kötülüklerin, günün sonunda kimseye fayda getirmeyeceği er geç anlaşılacaktır.

Umarım sonunda bizim güldüğümüz ve adaletten sapmadan tamamlanan bir sezon olur.

Ne mutlu Galatasaray’ı sevene…

Twitter: https://twitter.com/byymiralay

Blog’un kuruluş amacı ve isim hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/yazısını mutlaka okuyun!

Yorum bırak

Lütfen yorumunuzu yazınız
Lütfen buraya adınızı yazınız