Bundan bir hafta evvel yazdığım yazıda, çifte kupa Emre Akbaba’ya armağan olacak demiştim. Çifte kupa, Emre Akbaba’ya armağan oldu. Çok şükür ki hepimiz bir kez daha bu mutlu sona ulaşıp verilen sözün tutulduğuna şahitlik ettik. Galatasaray bizi hiç utandırmadı, hiç mahcup etmedi.
Gerek yazdığım yazılarda ve gerekse sosyal medya paylaşımlarımda hep üzerinde durduğum bir konu vardı. Yaklaşık 40 yıllık tanık olduğum futbol ve özelinde Türk Futbolu hiç bu denli kirlenmemiş, bu denli yozlaşmamış ve spor dışı yollara sapmamıştı. Bu sebepten, A’dan Z’ye tüm Galatasaray taraftarının fikri ittifakıyla, bu yıl kazanılacak şampiyonluk tarihimizin en zor ve anlamlı şampiyonluğu olacaktı.
Allahın bildiğini kuldan saklamaya gerek yok; şahsen geçtiğimiz sene için, o zaman en zor şampiyonluğumuz diye düşünüyordum ki bu sene onu fersah fersah geçen zorlukların üstesinden gelince düşüncemi revize ettim. Galatasaray, 2018-2019 sezonunda, sadece Türk futbolunda değil dünya futbolunda bile ender görülecek, efsanevi bir başarı öyküsü yazarak şampiyonluğa ulaştı. 19.05.2019 gibi olağanüstü bir tarihte olması ise harika bir tesadüftü. Üstelik geçen yılki gibi son maça kalmadan, bitime bir hafta kala şampiyonluğumuzu ilan ettik. Hem de bir haftada Türkiye kupasına da alıp çifte kupa kaldırarak. Bu konuya, aşağıda satırlarda ayrıntılı değineceğim için burada ara veriyorum.
Şu saatten sonra, bu hafta sonu oynayacağımız Sivasspor maçı, şampiyon unvanıyla sahaya çıkacağımız bir formalite maçı hüviyetindedir. Gönül ister ki genç oyuncular ağırlıklı bir kadroyla mücadele edelim.
Bir önceki yazımı okuyanlar mutlaka hatırlayacaktır; Her maçın bir öyküsü var demiştim. Bu sezonun ise yerine hiçbir sezonu koyamayacağımız bir öyküsü var. Var derken, mecazi anlamda da VAR.
Şüphesiz sezonun hikâyesi yazıldığında VAR hadisesi, hikâyenin öznesi olmaya adaydır. Şimdi arkamıza yaslanıp, serinkanlı biçimde düşünelim, VAR sistemi olmayıp klasik yönetim biçimi devam etseydi, şampiyonluk 33. haftaya kalır mıydı? Bence hayır. Daha 27-28. haftalarda şampiyonluğu ilan edebilirdik. VAR sistemi, şampiyonluğumuzu engellemeye yönelik olup ama sadece geciktirebilen bir unsur oldu sezonun sonunda. Sezon boyu tartışmalı VAR’a gidilmeyen dâhil olmak üzere, tüm pozisyonlarımızı kısa metrajlı filme çevirsek, kuşkusuz türü, korku olurdu. Harry Kewell’ın meşhur sözündeki gibi eğer “futbol Türkiye’de Galatasaray’a karşı oynana bir oyun”sa başrolü VAR oldu bu sezon. Hani, Kimyacı Avcı’nın saha dışı etkenleri dediğinde, işaret ettiği yer VAR odası mıydı? Sahiden de saha dışındaydı ve sezonun genelinde kime yaradığı çok açıktı.
Bizim için ne kadara efsanevi bir sezon da olsa, hep aklımıza nasıl engellenmeye çalışıldığımız ve bu engellemelere karşın engelleme yapanların sonunda kendilerini nasıl mağdur gösterdikleri akıldan çıkmıyor. Hep odağımız bu yapılan haksızlıklara kayıyor. Bu sebepten burada, Galatasaray’ın içinde olmadığı bir iki kulübün yönettiği ve siyasi tahakkümün altındaki Türkiye Futbol federasyonun yaptıkları, yine bu kulüplerin başkanlarının kontrolünde 17’liklerin bildirisi gibi daha başkaca çok argüman üzerinde durulabilir. Sadece bunlar değil elbette. Tüm sezon boyunca, adeta yatan takımların, karşımızda canavar kesilmesi, kişisel menfaatleri bozulunca, başkanların, silahı olsa hakem vuracak duruma gelmesi gibi onlarca zorlayıcı unsur. Saymaya kalksak sayfalar yetmez.
Yeri gelmişken bu noktada, Akhisar kupa maçına da değinelim. Sezonun başında daha ilk VAR denemesinde canımıza okunup, Süper Kupanın adeta hediye edildiği takım değil miydi Akhisarspor? O zaman her şey güzelken, hiç tartışmasız doğru hakem kararları ile bu kez Türkiye kupasını kaybedince yaşanan rezalet nasıl açıklanabilir? Kupayı kaybeden takımın seremoniye çıkmamasına kadar vardırdığı hazımsızlığın sebebi sadece kupayı kaybetmek miydi? Yoksa Galatasaray’ın haftasonu kritik maçı için planlanan kaosun ters tepmesi miydi? Madem çok başarılıydılar da, neden sezon sonu, hem de lig sonuncusu olarak alt ligin yolunu tuttular?
Ben, bugüne kadar sempati duyduğum bu kulübe yalnızca kendileri olmaya çalışmaları gerektiğini hatırlatayım. Aksi takdirde, birilerinin sahada uygulayıcısı olmaya devam ettikleri müddetçe bir daha Süper Ligi zor göreceklerdir.
O Bir Futbol Efsanesi, O Bir Futbol Gurusu, Fatih Hoca
Öncelikle, yazılarımda ona neden Fatih Terim yerine Fatih Hoca dediğimi merak edenlere açıklamamı yapayım: Fatih Hoca’nın, bence, soy isminden daha önce hocalığı gelir. Türk futbolunda, bugün onun başarılarına yakın zamanda ulaşabilecek bir hoca adayı henüz yoktur. Birçok futbolcuyu Türk futboluna kazandırmıştır. Onu ben, son dönemi de olsa sahada izleyebildim. O dönem nasıl ki Fatih Kaptan idiyse şimdi de Fatih Hoca’dır ve öyle kalacaktır.
O neden Fatih Hoca’dır:
- “8 puan da kapanır 18 puan da” deyip o farkı kapattığı için,
- 10 maç ceza aldığı halde takımın dağılıp gitmesini önleyen bir lider olduğu için,
- Yönetim sendelediği ortamda bir başkan gibi kulübü düşmana karşı savunduğu için,
- Daha bıyığı yeni terlemeye başlayan bir futbolcuyu, tarihin en yüksek defans oyuncusu bedeliyle yurt dışına gönderdiği için,
- Kazandığı kupa sayısını, kimse yakalayamayacağı için,
- Hak ettiği devasa rakamlı tazminatı bir hayır kurumuna bağışladığı, nice bilinmeyen bağışları olduğu için,
- Saçma sapan bir ödül törenini takımı ateşleyip, hırslandırabilecek bir güç olarak kullanabildiği için,
- Herkesten daha içten, candan bir Galatasaraylı olduğu ve Kupalara Layıksın Sen Şanlı Galatasaray dediği için…
Şimdi gündemde heykelinin dikilmesi var. Oysa ben bunu çok gerekli görmüyorum. Genel ülke ikliminde heykeli dikilenleri ağlatarak gönderdiğimiz düşünülünce, onun heykelden daha çok, sayısız hizmeti ve başarısı akıllara gönüllere kazınmıştır ve silinmesi mümkün değildir diye düşünüyorum.
Şampiyonluğun hikâyesinde, Fatih Hoca, hikâyenin kahramanıdır. Tabii ki tek başına değildir. Çok yan faktörler, etkili kişilikler de vardır onunla beraber. Ama Galatasaray deyince onun azmi, hırsı yenilgiyi kabullenemeyen, asla vazgeçmeyen figürü simge olmuştur. Kazanılan 22 şampiyonluğun 8’inin altında imzası vardır. Ve, bu sene en anlamlısı da dâhil. “İmzaların kalplere değil” tarihe atıldığının en canlı örneğidir Fatih Hoca.
Her ne kadar kızıp yüklensek de ve hala basın sözcülüğü yapmasının kulübe zarar verdiğini düşünsem de Abdürrahim Albayrak, dirayetli duruşu, sakin ve babacan yaklaşımıyla Başkanımız Mustafa Cengiz, değerli kulüp yöneticileri, Hasan Şaş, Ümit Davala, Taffarel, Levent Şahin. Sonrasında devre arası gelen kondisyoner Alberto Bartali. Daha nice ismini sayamayacağımız kulüp çalışanı ve profesyonel. Futbolcular ve adanmış hayatların sahibi Galatasaray taraftarı.
Bu şampiyonluk hepimizin gururudur. Ama şu asla akıldan çıkarılmamalıdır; Bu şampiyonluğa giden yolda camiayı, hedefe kilitleyen, bir arada tutan kesinlikle ve kesinlikle Fatih Hoca’dır.
Sezonda, saha içinde akılda kalanlar
Her ne kadar istediğimiz kadar detaya girmesem ya da detaylarda boğulmak istemesem de saha dışı olaylar genelde yukarıda anlattıklarım minvalinde gerçekleşmiştir.
Ama saha içi çok heyecanlı maçların olduğu, adeta kalbimizin yerinden çıkacağını hissettiğimiz maçlar seyrettik sezon boyu. Örneklerle bahsedersek:
Sezonun maçı: Rizespor maçı derim. İnanılmaz bir heyecan, gidiş gelişler. Emre’nin sakatlığı ve şampiyonluğun müjdesi.
Sezonun golü: Kostas Mitroglou’nun Akhisarspor maçında attığı gol. Diagne’nin Rizespor maçında attığı gol de önemliydi ama. Kostas’ın golü isyan ateşinin kıvılcımıydı.
Sezonun hayal kırıklığı: Şüphesiz, özellikle serinin bozulmasına da çok yaklaşılan biri deplasmandaki olmak üzere iki Fenerbahçe maçı.
Sezonun en iyi futbolu: Belirli dakikalarında izlerken benim yorulduğum içerideki Trabzonspor maçı.
Sezonun oyuncusu: Feghouli; neredeyse yarım sezonda, Sinan’ın sakatlanmasıyla şans bulup küllerinden doğan Türkiye Ligi’nin en kaliteli kanat oyuncusu.
Sezonun yükselen yıldızı: Sadece yarım sezon izleyebildiğimiz ancak gidişi de keşfedilmesi kadar yararlı olan Ozan Kabak.
Sezonun transferi: Bence kesinlikle Marcao. Stoper için müthiş bir sol ayak maharetinin yanı sıra, düzgün bir aile yaşantısı, saha içinde ise Melovari bir izlenimi uyandırdı bende.
Sezonun üzüntüsü: Kuşkusuz Emre Akbaba’nın sakatlığı. Ben Okan Buruk’tan bu yana, sahadaki sakatlığa bu denli üzülmemiştim.
Sezonun sürprizi: Albero Bartali. Nereden, nasıl geldiğini anlayamadık. Ama sezon bittiğinde neden geldiğini hepimiz çok iyi anlamıştık.
Sezonun hamlesi: Fatih Hoca’nın, Antalyaspor maçındaki Donk-Maicon forvet hamlesi ve gelen gol.
Sezonun Avrupa maçı: Ali Sami Yen’deki Lokomotif Moskova ve yenilmiş olmamıza rağmen çok da iyi oynadığımız Porto maçları.
Sezonun çöpü: Maldiv fatihi Serdar Aziz.
Sezonun balonu: Beinsport desek herhalde yetecektir!
Sezonun en iyi hakem yönetimi: Sahi ya, öyle maç yöneten bir hakem var mıydı ?
Akılda kalanlar bunlar. Ama sezon içinde maçları izlerken Donk, Linnes gibi profesyonellerin bizde oynadığı için çok şükrettiğim anlar oldu. Muslera gibi bir istikrar abidesi, Mariano gibi zeki, Belhanda gibi çevik, Nagatomo gibi ahlaklı oyuncuların futbolu bizi hep mutlu etti. Aslında şu iyi bu kötüden ziyade, takıma elinden geldiği kadar katkı vermeyen oyuncu yoktu genele baktığımızda.
Galatasaray zorlu geçen sezonun son haftalarında, vitesi yükselterek, genlerindeki “winner”lık özelliği ile yaşlı ve hormonal destekli Başakşehir’i yakalayıp geçti. Çok iyi oynamadık belki sezon genelinde ama sahaya akıl koyarak, bilinçli ve mücadele eden bir futbol karakterimiz vardı.
Nihayetinde tüm zorluklara, tüm düşmanlıklara rağmen, ülkenin en büyük spor klubünün şampiyonluğu hak ederek aldığı bir sezonu yaşadık. Bizler, bu büyük Galatasaray ailesinin birer ferdi olarak çok mutluyuz ama bizim ülkümüz Türk olmayan takımları yenmektir. Umarım bunun altyapısı hazırlanır ve seneye gittikçe rahatlayan ekonomik yapımıza paralel Avrupa başarıları da yaşanır.
Evet, 22. Şampiyonluğun kutlu olsun Galatasaraylı, mutlu ol. Çünkü bu senin hakkın!
KUPALARA LAYIKSIN SEN ŞANLI GALATASARAY!
Özel teşekkür: İlk sezonunda müthiş bir keyifle okuduğum 3numaralıuye.com ailesinin ikinci sezonunda bir yazarı olma mutluluğuna ulaştım. Bu sayede duygularımı Galatasaraylı dostlar ile paylaşmamı sağlayan bu ailenin değerli yöneticisi ve üyelerine sonsuz teşekkürler.
Sizler, Galatasaray’ın ta kendisisiniz, iyi ki varsınız...
Twitter: https://twitter.com/byymiralay
Blog’un kuruluş amacı ve isim hikayesi için https://www.3numaraliuye.com/3-numarali-uye/yazısını mutlaka okuyun!